.
Allah’ın her şeyi biliyor olması özellikle ibadet yapmak ve yasaklarından sakınmak üzere yaratılan varlıklar yani insanlar ve cinler (Zümer/56) üzerinde herhangi bir zorlama olarak değerlendirilmemelidir. Bu noktada zorlamanın varlığını ve olabileceğini iddia etmek imtihanın kıymetini ve değerini ortadan kaldıracaktır. “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekun iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?” (Yunus/99)
Asıl mesele bu ayetin ifade ettiği gibidir: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk/2) Her şey insanın salih bir amel işleyip işlemeyeceğini denemek içindir. Her şeyin varlığı insan içindir. İnsan da salih ameller işlemek üzere var edilmiştir. “O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara/29)
Diğer bir ayeti kerimede şöyle dile getirilmektedir bu durum: “Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.” (Casiye/13)
Allah’ın dilemesi şöyledir: “O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.” (Bakara/117) “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.” (Yasin/82)
İman ederek teslim olmak veya inkâr ederek kafir olmak bir tercihtir. Zorlamanın sonucunda gerçekleşen bir vakıa değildir. İster rahmani ister şeytani bir hayat sürdürmek tamamıyla tercihe bağlıdır. Bu tercihin iyi veya kötü bir sonucu mutlaka olacaktır. “De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.” (Kehf/29)
Yüce Allah insanoğlunun tercih ettiklerini ifa etmek üzere her şeyi olması gerektiği vechiyle dizayn etmiştir. Nitekim: “Artık kim cömert davranır, günah işlemekten sakınırsa, bunların güzel karşılığına da inanırsa, Biz ona iyilik yollarını kolaylaştırırız. Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz.” (Leyl/5-10) İsteyene istediğinin verildiği bir ortamda tabi kılındığı imtihanın varlığı daha da anlamlı hale gelmektedir. Bu vesileyle kaderi zorlama olarak görmek doğru değildir. Bu yanlış bir inancın yansımasıdır.
Ancak dine girmek konusunda: “Dinde zorlama yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder de Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir ve bilir.” (Bakara/256)
Yüce Allah her şeyi bilmektedir. Cennete gidecek olan insanları da bilir cehenneme düşecek insanları da... Ancak bu bilgi, herhangi bir zorlamayı ifade etmez. Şayet zorlama söz konusu olmuş olsaydı işte orada haşa zulüm tecelli ederdi. Zulüm de Allah’a ait bir durum değildir.
Evet! İnkâr ederek yaşadıkları bir hayatın sonucunda duçar kalacakları azap, bir tercihin sonucudur: “Bu yakıcı azap, bizzat kendi ellerinizle ahirete gönderdiğiniz suç ve günahlarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına asla zulmetmez.” (Al-i İmran/182) Tercihlerde zorlama olmayacağı gibi sonucunda zulüm de gerçekleşmeyecektir.
İsteyen kişiye istediklerini istediği şekilde icra etmesi için istenen ortamların oluşturulması, istenen nesnelerin var edilmesi imtihanın bir gereğidir. İsteyen ibadet eder Yüce Allah da kendisine ibadet edecek ortamı ve ibadet edecek gücü verir. İsteyene de yasakları işleyecek ortamı ve haramı yiyecek gücü verir. Bunu da en ince noktasına kadar bilir.
Kimin nasıl davranacağını denemek için var edilmiş bir dünyada kişi hangi amelleri işlediyse o amellerin karşılığını görmesi adaletin ta kendisidir. Aksi taktirde zulüm gerçekleşmiş olurdu ki zulüm Allah’a yakışan bir durum değildir. “Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.” (Enam/160)
“(Ey kafirler!) Bu, sizin ellerinizin önceden yaptığının karşılığıdır. Yoksa, Allah kullarına zulmedici değildir.” (Enfal/51)
Madem ki cehenneme razı değilsin. O halde cehennemi mucip kılan iş ve işlemlerden de uzak durmalısın. Ve yine madem ki cenneti istiyorsun. O halde cenneti mucip kılan fillere var gücünle sarılmalısın. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kişi vardır, uzun müddet cennet ehlinin amelini işler, sonra da ameli cehennem ehlinin ameliyle hitam bulur. Yine kişi vardır, uzun müddet cehennem ehlinin ameliyle amel eder de sonunda cennet ehlinin ameliyle hitam bulur.” (Müslim, Kader, 11)
Kişinin son duruşu, son dokunuşu önemli. Son çıkıştan önce kendimizi doğru yere konumlandırmak zorundayız. Cennetin sahibi de cehennemin sahibi de Allah’tır. Cennet için kural ve kaideler belirlediği gibi cehenneme girişin neye mal olduğunu da bildirmiştir. Tercih etmek de sana kalmıştır.
Tercih insanındır.