İslam, kendisine inanan ve her çeşit emir ve yasaklarına riayete eden bir insan profilini ortaya koyar. Kendisine tabi olan insanları cennet, karşı çıkanları da cehennem ile müjdeler. Dünya hayatının devam ettiğini söylemekle beraber yaşama gözlerini açan her insanın bu imtihana tabi tutulduğunu da ilave eder. Dileyen Müslümanca bir hayat sürdürür dileyen de kendisince bir yaşam tasavvur eder. İnsanoğlu sonucuna katlanmak, müptela olacağı cehennem azabına razı olmak şartıyla tüm iş ve işlemlerinde serbest bırakılmıştır. Dilediği zaman dilediği işi yapabilir, dilediği fikri savunabilir…
Yüce Allah; “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran/102) diye ferman buyurmaktadır. Allah’a karşı gelmekten sakınmanın binbir yolu olduğunu söyleyebiliriz. İmtihanı başarıyla nihayete erdirmek adına bu yolların tamamı denenmelidir. Ancak ne pahasına olursa olsun isyan etmek, karşı çıkmak, alternatifler ortaya dökmek yok. Dinden uzaklaşmak, İslam’a karşı çıkmak da yok. Ölünceye kadar Müslüman olarak yaşamak gerektiği gibi Yahudi ve Hristiyanlardan uzak bir hayata razı olmak da kaçınılmazdır.
Allah muhafaza buyursun! İslam dini dışında başka bir din üzere ölmek bedbahtlıktan başka bir şey değildir. Bu ayete odaklandığımız zaman son derece önemli ve yerinde bir emirle karşı karşıya olduğumuzu görürürz. Bu emir “Müslüman olarak ölün.” emridir. Ne yaparsanız yapın, nasıl davranırsanız davranın, nereye göç ederseniz edin, hangi talime tabi tutulursanız tutulun illaki Müslüman olarak can verin. Başka türlü karşıma çıkmayın diyor Yüce Allah! Yahudilere özenerek Yahudiler gibi, Hristiyanlara bezenerek Hristiyanlar gibi, Müşriklere öykünerek Müşrikler gibi karşıma çıkmayın! Direnin, mücadelenizi verin ve Müslüman olarak karşıma çıkın!
Büyük bir temmbih, büyük bir uyarı, büyük bir nasihat. Sakın ola Müslüman olmadan veya Müslümanca bir yaşama, Müslümanca bir düşünceye, Müslümanca bir hayata sahip olmadan ölmeyin! Sonra pişman olur, bedhahtlar arasına katılırsınız.
Bu ayetler sarih bir şekilde ortada dururken günümüzde birçok insan; düşünce üreteceğim, ortama ayak uyduracağım, zamanın şartlarına göre bir hayat sürdüreceğim, bilim ve fene ayak uyduracağım, bana ait bir felsefem olsun diye İslam’ın şekillendirdiği bir yaşama ve dini düşünceye karşı çıkmaya veya alternatifler üretmeye kalkışması akıl kârı değildir. Akılsızlık da diyebilkirsiniz buna. Bazı fikirler, bazı alanlar vardır ki şeytandan mülhemdir. Yoksa Yüce Allah kendi kelamını bile okumaya başlayan insanlara; “Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl/98) der miydi? Var olan emirleri yanlış anlamaya, kendince yorumlamaya veya alternatifler üretmeye karşı en büyük kalkan kovulmuş olan şeytandan Allah’a sığınmanın gerekliliğini bilmemize rağmen; Yahudi, Hristiyan, Mecusi veya Putperestlerin ileri sürdüğü düşüncelere, hayat biçimine, felsefi yaklaşımlarına dört elle sarılıyor olmamız da neyin nesi?
Unutmayın! İslam dini; kendisine has bir düşünce, kendisine has bir yaşam biçimi, kendisine has helaller ve yine kendisine has haramlar ileri sürmüştür. Çünkü İslam’ın dışında hiçbir dinin cenneti yoktur. Şu emirleri yerine getirmeyi kabul ediyorum demesi gerektiği gibi şu haramlara karşı diklenmem gerektiğini de kabul etmiyorum demesi gerekir her Müslümanın. Yüce Allah Müslümanlardan günlük hayatta kullanmaları gereken kelimelerde bile hassasiyet göstermeleri gerektiğini şu örnek üzerinden bildirmektedir; “Ey iman edenler! “Râinâ!” demeyin; “unzurnâ” deyin ve iyi dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır.” (Bakara/104) Bir Müslüman için günlük hayatta kullanacağı kelimeleri düzenleyen Yüce Allah; insanlara alternatif bir düşünce, alternatif bir yaşam biçimi keşfedeceğim diye her türlü kof, atıl ve batıl düşünceyi serbest bırakacak hatta teşvik edecek, öyle mi?
İslam; kuralını ortaya koymadığı, şekil ve ebâtını belirlemediği, kılık kıyafetini düzenlemediği, hakemliğini yapmadığı mekânlarda, cennet ile mükâfatlandırmadığı iş ve işlemlerde asla top çevirmez. Böyle bir niyete sahibi de değildir. İslam; hangi şart altında olursa olsun, ister yöneten ister yönetilen şahıslar açısından olsun ortaklığı kabul etmiş değildir. Başka dinlerin ileri sürdüğü fikirlere onay vermiş de değildir.
İnsan bu, hayat boyu düşe kalka yürür, yalfa yapar durur. Yaşadığı hayat, bir öyle bir böyle süre gider. Kişinin günahlara yatkınlığı arttıkça dinden uzaklaşma, ibadetlere içten gelen samimi duygularla bağlandıkça da dine yakınlaşma yani Müslümanlaşma devam eder.
Yüce Allah bizlerden işlenen her günahtan sonra pişmanlık duymayı ve olması gereken Sırat-ı Müstakim’e geri dönmeyi istemektedir. Nitekim bizler de günde kırk sefer namazda Fatiha’yı okuyarak bunu dilemekteyiz. Haftanın yedi günü, günün de yirmi dört saatini istikamet üzere, dosdoğru yürümede zorlanabilir, zikzaklar çizebilir, şeytan ve avanelerine zaman zaman aldanabilir, ayağı sürçerek kayabiliriz. Asıl olan işlenen günahlardan sonra da olsa istikamet üzere yürümeye gayret göstermektir. Sırat-ı Müstakim’den her ne zaman uzaklaştıysa insan, geri dönmeyi başarması, günaha düştükçe tevbe etmesi, ibadetlere yeniden sarılması istenmektedir. Müslüman olmak demek; Allah’a bağlanmakla beraber ibadetler ile bezenmiş, tevbe ve istiğfar eşliğinde istikrarlı bir hayat sürdürebilmek demektir. Yoksa günaha düşmeyen, haram işlemeyen, yanlış yapmayan insan yoktur bu dünyada. Neye mal olursa olsun son nefes Müslüman olarak verilmesi gerektiğini unutamayız. Yoksa kurtuluş söz konusu değildir bizim için.
Entel takılmak veya fikir üretmek için olmadık yerlere olmadık şekilde dalan insan her an kendisini kaybederek yoldan sapabilir. Yahudi ve Hıristiyanların yanında şan ve şeref aramak da Müslümanlara ait bir özellik değildir. Allah’a ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’e iman eden bir insan; Yahudiler ile Hristiyanlar ile Ateist, Mecusi veya Putperest insanlar ile yol yürüyemez, onlar ile arkadaşlık kuramaz, kendilerinden medet dilenemez, düşünceleri orijinal diye kabullenemez. Çünkü Yüce Allah; “Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” (Maide/51) buyurmaktadır. İstikamet üzere bulunmanın ve zalimlerden farklı olmanın tek yolu Yahudi ve Hritiyanları dostluktan tart etmekle mümkün olduğunu bilmek durumundayız. Çünkü Müslümanlarda var olan veya var olması gereken şan ve şerefin tamamı İslam’dan kaynaklanmaktadır. Şan ve şeref, şan ve şerefin yeğane sahibi olan Yüce Allah’a aittir. “Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir...” (Fatır/10) Kur’an’a bağlandıkça, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e benzedikçe, İslam’ın emir ve yasaklarına riayet ettikçe şan ve şerefi artar Müslümanın. Dinden ve imandan uzaklaştıkça da kişi, şan ve şereften mahrum kalır. Ancak şan ve şeref sandığı badirelerde oyalanıp durur ölünceye kadar.
Allah’ın rızası doğrultusunda olmadıktan sonra insanın ürettiği düşüncenin, eriştiği makamın, yaşadığı hayatın, verdiği savaşın, aldığı nefesin, sergilediği mücadelenin, elde ettiği kazancın, biriktirdiği servetin, konakladığı mekânın, okuduğu kitabın, elde ettiği diplomanın, yetiştirdiği insanın, büyüttüğü evladın, yetiştirdiği fidanın ne önemi kalır?
Bir insanın; başta Yahudi ve Hristiyanlar olmak üzere bilumum diğer dinlere mensup insanlara benzedikten sonra, onlar gibi bir düşünceyi savunduktan sonra Müslümanım demesinin bir önemi kalıyor mu? Şimdiye kadar anlattıklarımızı özetleyen Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır; “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebu Davud, Libas, 4/4031)
İslam Ve İnsan
İslam, kendisine inanan ve her çeşit emir ve yasaklarına riayete eden bir insan profilini ortaya koyar. Kendisine tabi olan...
Yayınlanma :
14.09.2025 13:57
Güncelleme
: 14.09.2025 13:57


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: