Kendimizi tanımadığımız gibi kim olduğumuzu da henüz bilmiyoruz. Bulunduğumuz konuma nasıl ve niçin geldiğimizin de farkında değiliz diye düşünüyorum.
Benliğini tanıyamayan, ne yapacağını bilemeyen, nereden geldiğini ve neler ile uğraşması gerektiğini kavrayamayan, gücünün farkına varmayan bir insanın, bir toplumun varlığını sürdürmesi, kendisine ait değerleri gelecek nesillere aktarması mümkün değildir. Böylesi insanları, böylesi toplumları ölüden sayın gitsin.
Benliğini ve karakterini kaybetmiş bir insanın düşmanlarını tanıması da mümkün değildir. Hatta benliğini kaybetmiş insanların düşman ordusu ile el ele vererek kendisine karşı savaştıklarını görmek de sıradanlaştı. Düşmanının kendisine ve nesline neler yapabileceğini, çevireceği hile ve desiseleri kavraması, anlaması ve gerekli adımları atması da mümkün olmayacaktır.
Son bir asırdır biz Müslümanların üstüne karabasanlar gibi şirk, nifak ve küfür zorbalığı çöktü. Bu zorbalığı, bu karanlığı bir türlü söküp atamıyoruz üstümüzden. Kayıtsız ve şartsız bir şekilde teslim olduk dersem kimse kızmasın bana.
Bu zifiri karanlıkta büyüyen insanlar hem kendilerini tanımıyor hem de düşmanlarının farkında değil. Kim dost kim düşman bilmiyor. Hatta düşmanları dost, dostları da düşman belleyenler var aramızda. Gün geldi, zaman döndü düşmana benzedi her şey. Hatta düşmanın yapamayacaklarını yapar oldu kimi insanımız. Yolumuzu aydınlatması gereken feneri de bir kenara ittik. İsrailoğulları gibi karanlıklar içinde, çölde dönüp dolaşıyoruz yıllardır. İşin daha kötüsü şaşkınlığımızın farkında bile değiliz.
Biz Müslümanlar kendimizi tanımamız ve varlığımızın farkına varmamız lazımdır. Bizler Kur’an ile uyanmış, Yüce Allah’a teslim olmuş, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in rehberliğini kabul etmiş insanlarız. Ölü toprağı sıyırıp atmamız lazım özerimzden. Kur’an ile yolumuzu ve gönlümüzü aydınlattığımız vakit, şaşkınlar tarafından telkin edilen art niyetli sözleri, ulu orta sergilenen fiilleri veya okus pokus diyerek yutturulmaya çalışılan sihirleri kabul etmemiz, alkışlamamız, bağlanmamız ve bir hayat felsefesi olarak peşinden gitmemiz mümkün olmayacaktır. Dinimizi bilirsek dinsizleri tanırız. Biz uyanırsak bizi uyutanların kimler olduğunu görürüz. Bizi, biz yapan değerlerimiz, bizi farklı kılan hedeflerimiz, bizi; kâfirlerden, müşriklerden ve münafıklardan ayıran vasıflarımız var.
Söylenen sözün doğruluğuna ve yanlışlığına dikkat ettiğimizden çok daha fazlası, sözü söyleyen kişinin kimliğine, meşrebine, ahlaki ve dini hassasiyetlerine dikkat etmemiz gerektiğini söylemek durumundayım. At izi it izine çoktan karışmış vaziyette. Ortam zifiri karanlık... Her yerde serap, her yerde toz duman… Kimin nereden geldiği, nereye gittiği belli değil şimdilerde. Kimin nelerle, niçin ve nasıl uğraştığını da kavrayacak durumda değiliz.
Kimliği bozuk, Allah’a, Peygamber (s.a.v.)’e İslam’a ve Müslümanlara düşman kimi insanın söylediği sözleri doğru kabul etsek de kendisine itibar etmemiz mümkün değildir. Konunun anlaşılması açısından şu konuya dikkat etmemizde fayda mülahaza ediyorum. Münafıkların Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yanına gelerek; “…“Senin, elbette Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz” derler. Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah, o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder.” (Münafikun/1)
Münafıklar bu söylemleriyle doğru bir söz söylemiş olsalar bile söylediklerinin yalan olduğunu ve yalancılardan olduklarını hiçbir zaman unutamayız. Bu öğreti Rabbimiz’dendir. En büyük şiarımız da budur. Bu tür insanların günün birinde Allah’ı kandırmaya, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i aldatmaya, ayetlerin üzerinden atlamaya tevessül ettikleri gibi beni de kandırabileceklerine inanmak zorundayım. Yalancılardan doğru söz sadır olmayacağına, sadır olsa bile yalanlarını kapatmak üzere böyle bir yola tevessül edeceklerine inanmak durumundayım.
Bu noktadan baktığımız vakit Türkiye’de, özellikle de son asırda, belli bir kesimin eliyle çevrilen filimlerin, sürdürülen dizilerin, yazılan hikâyelerin ve romanların, oynatılan tiyatro sahnelerinin her daim Allah, Peygamber, İslam ve Müslümanlar aleyhinde olmak üzere kurguladıklarını kabul etmek durumundayım. Bu kesimin kullandıkları edebi(!) cümlelerde rastgele kullanılmış bir kelimenin yer alacağını da kabul etmiyorum. Toplumun önüne koydukları karakterlerin tamamının kendiliğinden şekillenmiş olabileceğini düşünemiyorum bile. Fıkra, espiri ve eğlence konusu edilen olayların sıradan birer konu olabileceğine de ihtimal vermiyorum. Hiçbir sahne veya hiçbir konu tesadüfen yazılmış ve tesadüfen sahneye konulmuş olabileceğin düşünemiyorum bile. Geldiğimiz noktada hepsinin seçmece olduğunu zorunlu kılmaktadır.
Edebiyat, sanat, bilim ve filim adı altında toplumun önüne koydukları her ne varsa içini subliminal mesajlarla doldurduklarını iyi biliyoruz. Toplumun bu kadar dejenere olmasının en önemli sebebinin de bu olduğunu kabul etmemiz kaçınılmaz bir durumdur. Hepsinin ortak bir hedefinin olduğunu, ortak bir amaca matuf yürüdüklerini rahatlıkla söyleyebiliyorum.
Yolumuzu bulmamız, kendimize gelmemiz, yeniden ayağa kalkmamız için toplumun genleriyle oynayan bu kesimin ortak hedeflerinin su götürmeyen bir gerçeklikle Allah, Peygamber, İslam ve Müslümanlar olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Düşmanı tanımadığımız müddetçe kendimize gelmemiz mümkün değildir. Aksini iddia eden varsa buyurun, öne çıksın!
O yüzden hemen her şey bayat, hemen her şey yanıltıcı ve aldatmaca. Tuz bile kokuyor artık. Bu bölgeden insanlık, dostluk ve kadirşinaslık el etek toplayalı çok oldu. Güven ve itimat süikaste kurban gitti. Kandırmanın ve aldatmanın sıradanlaştığı, hile ve desiselerin alenen sergilendiği bir zaman diliminden geçiyoruz. Zifiri bir karanlık çökmüş cadde ve sokaklara. Evlerde yanan ışıklar bile aydınlatmıyor gönülleri. Göz gözü görmüyor artık. İnsanlık tedavülden kalktı. İhlas ve samimiyetin üstünü bir karış toz kapladı. Güven kayıplarda. Ruh idam sehpasında can çekişirken ahlak dejenere oldu şimdilerde.
Her şeye rağmen isteyen kişiler için kurtulmak hala mümkün.
Gittikçe Bunalıma Batıyoruz
Kendimizi tanımadığımız gibi kim olduğumuzu da henüz bilmiyoruz. Bulunduğumuz konuma nasıl ve niçin geldiğimizin de farkında değiliz diye düşünüyorum.
Yayınlanma :
26.10.2025 11:48
Güncelleme
: 26.10.2025 11:48
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: