Bizler Müslümanız. Yüce Allah’a iman etmiş, ahirete doğru yol alan, imtihanın bilinciyle hareket etmek isteyen insanlarız. Hz. Muhammed (s.a.v.)’i elçi olarak kabul etmiş, getirdiklerini elimizden geldiği kadarıyla sergilemeye çalışan aciz kullarız. Güvencemiz Allah’tır. O’ndan isteriz. Kimselere bakarak yolumuzu belirlemeye, düşüncelerimize format çekmeye, söylemlerimize şekil vermeye çalışmayız. Herhangi bir çekinceye ve korkuya sahip değiliz. Böyle bir dert taşımıyor yüreğimiz. Kimselere özenmiyor, taklitten de son derece beriyiz.
En büyük çekincemiz Yahudilere benzemek veya Yahudiler ile beraber iş tutmak… Evet, bu konuda son derece korkak olduğumuzu itiraf edebilirim. Attığımız her adımda, söylediğimiz her sözde, sergilediğimiz her fiilde bu konuya dikkat ettiğimiz kadar başka hiçbir konuya dikkat etmediğimizi de deklare etmek durumundayım.
Söylem ve eylemlerimizden dolayı kimlerin gocunduğuna, huylandığına, homurdandığına ve hopladığına da bakmayız. Yolumuz belli, yapacaklarımız ve söyleyeceklerimiz sarih bir şekilde serilmiş ortaya. Geçmişten gelen, arşivlere sığmayan kadim bir birikimin mirasçılarıyız. Allah ve Rasulü’nün ortaya koyduğu kural ve kaidelere muhalif olmadığımız müddetçe; kimlerin ne söylediği, nasıl davrandığı, nitelendirmelerini nasıl yaptığı, kimlerden destur aldığı bizi hiç tınlamıyor. Hedefimiz Siyonist İsrail’in uygulamakta olduğu soykırımı ortadan kaldırmak. Tüm gayretimiz bu yönde…
İslam son dindir. Ortaya koyduğu kural ve kaideler ile cennete varılır. Bizim asıl hedefimiz cehennemden azade olmakla beraber cennet nimetleri ile de taltif olmak. O yüzden birilerinden akıl alacak, birilerine özenecek değiliz. Bizler çok iyi biliyoruz ki; Hristiyan Avrupa toplumu ile entegrasyonunu sağlamış, İngilizlerin kuklası, Yahudilerin ileri sürdüğü kural ve kaidelere mutabakat gösteren, laiklik ile uyumlu, demokrasi ile yol bulan ılımlı bir İslam ile karşılaşmış değiliz. Şunu çok iyi biliyoruz ki Hristiyan batı âleminin dayattığı modeller ile İslam âlemi ayağa kalkamayacaktır, yırtıklarını onarmayacaktır, yaralarına melhem olmayacaktır, ulaşılması gereken ihtişama da erişmeyecektir.
İslam’ın, iman eden kendi müntesipleri için dünya ve ahiret saadetine ulaştırmak üzere hazırlamış olduğu modelleri vardır ve bu modeller her zaman ve her mekân için yeterli bir donanıma da sahiptir. Yeter ki İslam âlemi bundan böyle yürüteceği tüm iş ve işlemlerini İslam’a göre tasarlayacağını, İslam’ın öngörüleri ile yürüteceğini, Hristiyan ve Yahudilerden beri olduğunu deklare etsin ve bu minvalde bir irade, bir kararlılık, bir süreç ortaya koysun. Bu yeterlidir. İhtiyaç duyulan tek şey budur. Gazze olayları çerçevesinde cereyan eden hadiselere baktığımız vakit, İslam âleminin İslam’dan kaynaklanan hür iradesine duyduğumuz ihtiyaç her zamankinden çok daha fazladır.
Kur’an’ın üzerinde durduğu en önemli konulardan biri de Yahudileşme konusudur. Bin bir türlü teraneler ileri süren Hristiyan Avrupa, Müslümanları Yahudileştirme veya başka bir ifade ile kendilerine benzetme konusunda epey yol aldıklarını söyleyebilirim. Onlar çok iyi biliyorlar ki Yahudileşmeyen her Müslüman, verecekleri emir ve direktiflere ölümüne karşı çıkacaklardır. Gazze bunun en önemli göstergesidir. Çünkü Yahudi ve Hristiyanların sözü geçmiyor burada. Onlar, halkı Müslüman olan ülkelerin kimi liderin eliyle Hamas’a silah bıraktırarak izaya getirmek istiyorlar.
Kur’an ile yolunu ve hayatını düzenleyen, Yahudileşmekten Allah’a sığınan her Müslüman, Gazze’de işlenen katliama, soykırıma, uygulanan açlık ve susuzluğa destek vermeyecektir. Hristiyanlar ile beraber olup Hamas’ı bitirecek hiçbir antlaşmaya da taraf olmayacaktır. Yahudileşenleri de alkışlamayacaktır.
Evet, İsrail, Suriye’de Durzileri, Alevileri ve diğer etnik gurupları kışkırtarak, silahlandırarak yeni yönetime karşı ayaklandırmaya, bağımsızlık mücadelesini sergilemeye çalışıyor. Ve bunu da Hristiyan Avrupa normlarına göre adlandırmak suretiyle demokratik bir yöntem olduğunu iddia ediyor. Bunu Yahudileşen insanların çok daha hızlı bir şekilde kabul edeceklerini de düşünüyor.
Diğer taraftan da neredeyse bir asırdır dinlerini, imanlarını ve vatanlarını işgalden korumak için çarpışan, başta aileleri olmak üzere dünyaya ait her ne varsa kaybeden Mücahit Hamas birliklerinin İslam’ı istedikleri, Yahudileşmedikleri için silah bırakmalarını ve İsrail’in kapı bekçisi(!) Mahmut Abbas’a kayıtsız ve şartsız bir şekilde teslim olmalarını istiyorlar. Bunun adı da Hristiyan Avrupa literatörüne göre ateşkes oluyor, öyle mi?
Bu durum yenilir yutulur cinsten değildir. Ya da siz; kim adına, hangi hakla böyle bir talepte bulunabiliyorsunuz? Bu talebiniz kimin işine yarıyor? Ya da bu talebi kimler dayatıyor? Sahi Kur’an’ın en çok vurgu yaptığı “Yahudileşme” konusu nasıl bir konuydu?
Hamas’tan silah bırakmayı istemeyi Türkiye üzerinden anlamaya çalışacak olursak, şöyle bir benzetme yapmak yerinde olacaktır. Kurtuluş savaşı dönemlerinde din iman ve vatan için savaşan Anadolu Kahramanlarına yönelik; "Silahlarınızı düşmanınız olan, yıllardır savaştığınız Yunanistan’a teslim edin. Eli silah tutan herkes Anadolu’dan çıkıp Bulgaristan’a gitsin ki bir antlaşma yapabilelim. O zaman sizinle; bize uyan, hesabımıza gelen konularda muhabbet edebilelim. Dost ve kardeş olalım.” deselerdi nasıl bir cevap alırlardı? Ya da Anadolu Kahramanlarının verecekleri cevabı bir düşünün. Hamas Mücahitlerine yapılan teklif de aynen bu minvalde olduğunu söyleyebilirim. Silahlarınızı yüz yıldır savaşmakta olduğunuz İsrail’e teslim edin ki sizinle dillere destan(!) bir antlaşma yapalım. Öyle mi?
Hamas da olması gereken cevabı veriyor öyle değil mi? “Ne silah bırakırız, ne bu toprakları terk ederiz ne de bu şartlar altında sizin gibi Yahudi, kalleş ve işgalci insanlarla aynı cadde ve sokaklarda dolaşmaya razı oluruz. Ölürüz de bu antlaşmaya evet demeyiz. Evsiz ve barksız kalırız, açlığa ve susuzluğa tahammül ederiz, bütün çocuklarımızı ve kadınlarımızı toprağa gömeriz de Yahudi kölesi olmaya razı olmayız. Silahımızı asla teslim etmeyiz, vatanımızı da terk etmeyiz.” diyorlar.
İşgalci topluluğun alması gereken cevap budur diye düşünüyorum. Hatta şunu da ilave etmek istiyorum. Düşman kalleş olunca bu minvalde uygulanmak istenen planlar maalesef bitmiyor. Bundan yaklaşık iki yıl önce, 7 Ekim’de, ölümüne başlatılan, Siyonist çeteye yeryüzünü dar eden, kapı kulu askerlerini şaşkına çeviren “Aksa Tufanı” tüm Siyonistlerin ve işbirlikçi hainlerin uygulamaya koyacakları ihanete yönelik planlarını rafa kaldırdı. Çevre ülkelerinin de imza attığı ihanet metinlerini çöpe atan bir hareket olduğunu ispatladı. Son dönemlerde Hristiyan kulüplerinin açtığı şemsiyeler altında kendi kendilerine attıkları imzalar bize; 7 Ekim Aksa Tufanı’nın ne kadar da gerekli, isabetli, yerinde ve zamanında uygulamaya konulan bir plan olduğunu açık ve sarih bir şekilde öğretti. Tabi görmek isteyenler için bu böyledir. Yahudileşen insanlar için bu davul ve zurnadan ya da intihardan başka bir şey değildir.
Onların bir hesabı varsa unutmayın Rabbimizin de bir hesabı vardır. Dileyen Yahudileşir, dileyen Müslüman olarak hayatına devam eder. Ancak bizi üzen asıl şey; İsrail ve silah tedarikçisi ülkelerin yanı sıra halkı Müslüman olan diğer devletlerin de Yahudileşme trendine uyarak tek tek Hamas’a karşı devreye girmeleri olmuştur.
Düşünebiliyor musunuz? Bütün bir dünya ayaklanmış bir avuç Müslümanın başına üşüşüyor, hep bir ağızdan “silahlarını bırak” diye tempo tutuyorlar. Demokrasi havarilerinin uygulamak istedikleri demokrasileri böyle bir şey olsa gerek. İsrail’in daha çok insan öldürmesi için Hamas’ın silah bırakması gerekiyormuş. Hamas silah bırakacak olsaydı ödlek demokrat ve laiklerin sözüne, onayına ve Hristiyan âlemi ile birlikte bunu deklare etmelerine hiç gerek duymazlardı.
Hiç endişe etmeyin!
Nihayetinde hangi işin, hangi olayın, hangi söylemin, hangi tavrın doğru, kimlerin hangi konularda, hangi söylemlerinde haklı olduğu ortaya çıkacaktır. Bu konuda imanımız tamdır. Her şey ama her şey ayan beyan ortaya konulacak, gizli ve saklı hiçbir şey kalmayacaktır... Bekliyoruz o günü… Siz de bekleyin…
Yahudileşmek Ya Da Hamas Silah Bıraksın Demek
Bizler Müslümanız. Yüce Allah’a iman etmiş, ahirete doğru yol ...
Yayınlanma :
01.08.2025 14:45
Güncelleme
: 01.08.2025 14:45


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: