Her milletin, her ırkın, her dinin kendisine has bir dili ve kullandıkları bir edebiyatı vardır. Müslümanların da kendilerine ait bir dilleri ve sahip olmaları gereken bir edebiyatları vardır. Müslümanların kullandıkları dilde ve oluşturacakları edebiyatta dine muhalif herhangi bir unsura rastlamak mümkün değildir. Anlayacağınız Müslümanların toprağında kullanılan dil ve oluşan edebiyat da Müslümandır.

Gayr-i İslami unsurların cirit attığı, dinimize uygun olmayan kelimelerin kullanıldığı mekanlarda İslam Dinini bulamazsınız. “Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kafirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” (Nisa(140)

Son bir asırdır ne yazık ki Müslümanlar kendi dillerini, kendi lugatlarını ve kendi edebiyatlarını muhafaza etmede gerekli hassasiyeti gösteremediler. Bu alanlar ecnebiler tarafından müdahaleye açık alanlar olarak yeniden tanzim edildi. İslami kavramlar diskalifiye edilirken, bize ait olmayan kelimeler bizimmiş gibi devşirildi. Lugatlarına müdahale edildikçe İslam aleminin düşünce biçimi, dini anlama şekli, yorumlama kabiliyeti, dini vecibeleri hayata aksettirme derecesinde büyük sorunlar zuhur etti. 

İslam aleminde büyük bir kavram karmaşası aldı başını gidiyor. Bu karmaşasının zirve noktasını caminin dışına taşınmak istenen “namaz” konusu oldu. Namaz konusunda bilen de konuşuyor, bilemeyen de. Bilen de fetva veriyor bilmeyen de. Kafir de konuşuyor, Müşrik de konuşuyor, Münafık da. Kıldığı namazı camiye mahpus kılan da kendisini cennette görüyor, namazı hiç kılmamış olan kişiler de. 

Bir Müslümanın diğer bir Müslümana yönelik dini bir söylem ya da olması gereken dini bir eylem ileri sürdüğünde; evelemirde din ile uzaktan, yakından, ilgi ve alakası olmayan kimi insanın hoplamaya ve zıplamaya başladıklarına şahit olmamız, işlerin seyrinde gitmediğinin, lugat ve edebiyatın değiştirildiğinin en bariz ifadesi olmaktadır. Bu hoplamalar ve bu zıplamalar elbette boşuna değildir. Çünkü tarih her zaman olduğu gibi şimdi de tekerrür etmektedir. Ha Medyen halkı, ha milenyumda yaşayan kendisini Medeni(!) ve eğitimli(!) diye tanıtan insanlar. Ya karşı çıkmakla medeni insan, dini emirlere karşı kendisini temize çıkartmak, ak pak kılmak istiyordur ya da dile getirilmesini engellemek suretiyle insanların doğru yola ulaşmasına engel olmak suretiyle şeytanın rolüne soyunmak istiyordur.

Ne iş? 

Arkadaş! Dini her söylem ve dini her eylem sadece ve sadece Müslümanlara yönelik olduğunu unutma! Kafir, Müşrik ve Münafıklardan istenen öncelikli görev, imandır. Namaz konusunu imandan sonra değerlendirmekte fayda vardır. 

Namaz; iman edenlere yönelik verilmiş kutsal bir emirdir. Bakıyorum da namaz ile ilgili bir husus dile getirildiğinde veya ortaya çıktığında namaz kılanlardan çok beynamaz insanların sesi ayyuka çıkıyor, bas bas bağırıyor ortalıklarda. Be Hey zavallı! Zaten kılmıyorsun namazı. Sen ne diye feryad-u figan ortalıkta dolaşıyorsun. Bir gün bir ayeti okumuş değilsin, bir gün bir rekat namaz kılmış değilsin. Cumayla, Bayramla, Cenazeyle ilgi ve alakan zaten yok. Kalkmış namazın vakitlerinden, caminin iç hallerinden, nerede ve nasıl kılınması gerektiğinden, imamın hangi cümleleri, hangi kelimeleri kullanması gerektiğinden dem vuruyorsun.

Unutma ki; dinimizin emirlerini yaşamak için inanmak, inanmak için bilmek, bilmek için de okumak gerekir. Kişinin okuduğu kaynakların hiç biri dini kaynaklar değilse ne diye her konuda ahkam kesilir ki?

O halde insanın düşünce yapısını bozan, dini yaşantıyı dumura uğratan fitne ve fesat gibi unsurların dolu gibi, yağmur gibi, kar gibi yağdığı bu zamanlarda ve her tarafı kapladığı mekanlarda; doğru ortamlarda bulunabilmek ve sırat-ı müstakimde yürüyebilmek için iyiliklerle ve doğru fikirlerle hem de çokça beslenmek gerek. 

Her insanın beslendiği gıdaların, okuduğu kitapların, edindiği fikirlerin gereklerini yerine getirdiğinden kuşku duymuyorum.

Namaz her şeyimizdir. Hayatımızın feneridir. Resulüllah (s.a.s.)’ın: “Namaz gözümün nuru kılındı.” (Ahmed, III/128, 199, 285; Nesai, İşretu’n-Nisa, 1.) dediği gibi gözümüzün nuru, kalbimizin sururudur. 

Evet, namazlarımız anlayamayacağınız kadar çok şey istiyor bizden. Namazlarımız evvela kendimize ait bir lugat oluşturmayı ve bu lugatı her ortamda kullanmayı istiyor. Namazlarımızda açıkça tilavet ettiğimiz ayetlerden birinde: “Ey iman edenler! “Raina!” demeyin; “unzurna” deyin ve iyi dinleyin. Kafirler için elem verici bir azap vardır.” (Bakara/104) 

Çoğu zaman aynı manada kullanılan iki kelimden birini Yahudilere ve Münafıklara benzememek adına yasaklıyor bize.

Söz konusu bu ayette dile getirilen konu, sadece bir örnektir. Kur’an ve Sünnete ters manalar ifade eden kelimelerin tedavülden kaldırılması gerektiği vurgulanmaktadır aslında. Allah ve Resulünün kullandığı kavramların hayata aksettirilmesi; yani günaydın kelimesinin yerine; “Esselamu aleyküm ve Rahmetüllahi ve Berekatüh” denilmesini de ifade etmektedir. Allah Resulünün yaptıklarını öğrendikten sonra, sizin ne dediğiniz bizim katımızda kıymeti harbiyesi kalmamıştır.

Neymiş

Namazlarımız bize; Yahudi ve Münafıkların kullanmakta oldukları bazı kelimeleri kullanamayacağımızı, merhabalaştıkları gibi merhabalaşamayacağımızı emrediyor. O halde ağzımıza geleni kullanamayız, bize yutturulmak istenen zokkayı yutamayız. 

Peki, namazımız başka ne emrediyor bize?

“Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.” (Hud/87) 

Medyen Halkı; “Senin namazını değil, yumuşak huyluluğunu seviyoruz Ey Şuayb! Sen namaz kılıncaya kadar iyi adamdın. Beraber yaşama konusunda bir sorunla karşılaşmıyorduk. Kendini camiye kapatarak namaz kıldığın sürece hiçbirimiz sana dokunmadık/dokunmuyorduk. Ancak dışarı çıkardığın, aramıza serdiğin, yüreğimize nakşetmek istediğin şu namazın var ya, evet şu namazın aramıza istemediğimiz, sevmediğimiz, arzulamadığımız kimi kırmızı çizgiler çekti. Aşılmaz bentler, tedavi olunmaz yaralar, telafisi mümkün olmayan badireler açtı. Her birimizi bir köşeye savurdu. Halbuki sen daha önce ne kadar da yumuşak huyluydun. Biz senin namazsız halini sevdik.” dediler.

Sahi ne oldu sana? 

Şimdiye kadar bizim iş ve işlemlerimize karışmıyordun. Düğünlerimizde sergilediğimiz melanetlere, içtiğimiz içkilere, oluşturduğumuz kurallara, giydiğimiz elbiselere bir şey demiyordun. Örf ve adetlerimizde var olan unsurlara, edindiğimiz eğitime, okuduğumuz kitaplara, oluşturduğumuz edebiyata, yürüttüğümüz siyasete müdahale etmiyordun. Sosyal hayatımıza, kadın erkek ilişkilerimize, çalışma şeklimize karışmıyordun. 

Sahi ne oldu sana? 

Senin bu isteklerinin tamamını, yeni bir yaşam biçimini, oluşturmak istediğin yeni kural ve kaidelerini namazın mı emrediyor?

Biz de diyoruz ki namazlarımız bize; kafir, müşrik ve münafıkların anlayamayacağı, Yahudi ve Hristiyanların kavrayamayacağı, İslamın dışındaki bir kişinin akıl sır erdiremeyeceği çok şey emrediyor.

Evet, namazlarımız put ve putçulara karşı diklenmeyi, şirki ve küfrü yok saymayı, Allah’ın dışında insanların hayatına müdahale etmeye çalışan tüm ilah ve ilaheleri ret etmeyi, medeniyet adı altında karma ve anadan doğma gidilen plajlara gitmemeyi, her mekanda tesettüre riayet etmeyi; faizli iş ve işlemleri protesto etmeyi, okulların ders saatlerini namaz vakitlerine göre düzenlemeyi, öğretimi namazla yapmayı, cenaze definlerinde olduğu gibi kına ve düğün merasimlerinde İslami kurallara göre hareket etmeyi emrediyor. Ticareti, üretimi, tüketimi, eğitimi, öğretimi, savunmayı ve yargılamayı, yasamayı ve yürütmeyi namaza göre dizayn etmeyi istiyor bizden. Hafta sonu tatillerini, otobüslerin hareket ve mola saatlerini, uyku süresini ve düzenini, yemek yeme ve dinlenme saatlerini, okuduğun kitabın içeriğini, izlediğin filmin konusunu, dinlediğin müziğin nakaratlarını namaz vakitlerine ve namazın içeriğine göre seçmeyi emrediyor. Kanun ve kuralları, sosyal hayatın gereklerini, sportif faaliyetleri namaza göre planlamayı emrediyor. 

Yeterli mi?

Evet, inanmayan kafirler, müşrikler ve münafıklar namazın bu isteklerini anlayamazlar.