.

Toplum olarak olaylar hakkında basın ve yayın organlarından bağımsız ya da onlara rağmen düşünemiyoruz, bize ait orijinal bir görüşü, bağımsız bir fikri, olması gereken bir öneriyi ileri süremiyoruz. Bizim yerimize başkalarının alacağı kararları, atacakları adımları ve yapacakları yorumları çokça önemsiyoruz. Birileri tarafından sevk ve idare edilmekten de son derece memnunuz. Bu yönüyle kendi ayaklarımızın üstünde durmayı henüz başarabilmiş bir toplum olmadığımızı özellikle vurgulamak itiyorum. Kabul etmemiz gerekir ki ilmen ve fehmen birilerine bağlıyız ve bağımlıyız. 

Bir olay hakkında karar vermede, kararlarımızı gözden geçirmede ve uygulamada son derece tutsak olduğumuzu itiraf etmemiz gerekir. Belki bu itiraf, bizim kurtuluşumuza sebebiyet verir düşüncesindeyim. 

Gazze’ye dair okumalarımızı da henüz bağımsız olarak yapabilmiş bir toplum olmadığımızı söyleyebilirim. 

Şu hususları dile getirmek suretiyle bize ait okumalarımızın olması gerektiğini vurgulamak istiyorum..

En önemli okumamız, geçen günlerde İran’dan İsrail’e yönelik fırlatılan füzeler ile ilgili olacağını tahmin etmişsinizdir. Hemen her olayda olduğu gibi bu olayda da okumalarımızı tersinden yaptığımızı, yapılan yorumların genel itibariyle bize ait olmadığını, önümüze sürülen hazır söylemler olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda İran’ı haksız görmekten, olmaması gereken eleştirileri ardı sıra sıralamaktan uzaklaşmamız gerektiği kanısındayım. Şimdi fırlatılan her bir füze, kaldırılan her bir İHA Gazze için bir nefes olduğunu veya olacağını düşünenlerden biriyim. Atılan her bir taşın isabet etsin/etmesin soykırıma uğrayan bir halk için çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Bu saldırı hiç olmazsa İsrail’in gücünü iki tarafa çevirmesine yarayacağını itiraf etmemiz gerekir. İran’a yönelik yönelteceğimiz diğer eleştirilerimiz saklı kalmak şartıyla önümüze konulan bu mesele ile ilgili kendimize ait bir yorum olması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Diğer bir okumayı da şöyle dile getirebilirim. Sosyal medya platformlarda “Gazze’de 200 gündür Siyonist İsrail’in katliamları devam ediyor.” diye paylaşmak yerine; “Gazzeli Müslüman Direnişçi Mücahitler her türlü zorluğa ve sıkıntıya rağmen tam 200 gündür dünyanın desteğini arkasına alan Siyonist Katil İsrail kafirlerine direniyorlar.” diye paylaşımlarda bulunabilirsek daha isabetli bir okuma gerçekleştireceğimizi söyleyebilirim.

Birinci cümle ile Müslümanların öldürülüşünü dile getirirken, ikinci cümle ile de Müslümanların dünyanın el ele tutuşmuş tüm kafirlerine gösterdikleri direnişi dile getirmiş oluruz ki Müslümanlar için asıl olan budur. Yani direniştir. Direniş ise Müslümanlar için bir şereftir, bir haysiyettir, bir onurdur, bir yaşam iksiridir.

Şu okumayı yapmadan geçmek de haksızlık olurdu. Türkiye’nin İsmail Haniye’yi İstanbul’da hem de en üst düzeyden karşılamış olması son derece önemli bir medeledir. Bu karşılamanın Gazze açısından son derece önemli bir gelişme olduğunu unutmamak gerekir. Gazze’de yaşayan ve direnen halk için bir soluk borusu nevinden olduğunu görmezden gelemeyiz. Ve bu olayı, diğer eleştirilerimizi saklı tutmak kaydıyla, aylardır devam etmekte olan ticaret gibi diğer olaylardan bağımsız olarak görmekte de fayda vardır.

Bir diğer okumamızı yapacak olursak şunu söyleyebiliriz: Aylardır tüm dünyanın gözü önünde Siyonist ve Terörist İsrail devleti tarafından Gazze halkına yönelik sürdürülen bu vahşi katliamı ve bu önü alınamaz soykırımı, evvela bölge ülkelerinin sonra da Müslüman olsun olmasın tüm dünya halklarının burnundan fitil fitil getirileceğine olan inancımızı korumak zorundayız. Okumalarımız bu yönde olmalı. Bunun Allah’ın sünneti olduğunu da unutamayız. Ne diyordu Rabbu-l Alemin Kitabu-l Mübinde: “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, hepinize şamil olur. Biliniz ki Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.” (Enfal, 8/25)

Gazze’deki ablukayı Hendek savaşındaki ablukaya benzetmekte de hiçbir sakınca görmüyorum. En önemli okumamız da bu olsa gerek. Hatta benzetememenin sorun olacağını düşünenlerdenim. Çok da benziyor aslında. 

Günlerce kazılan Hendekler ve aylarca açılan tüneller... İkisi de düşmanı oyalamakta. İkisi de savaşın taktiğini ve seyrini değiştiren ana unsurlar görevini üstlenmekte. İkisi de azınlıkta kalan garip masum halk için bir kalkan olmakta.

Bir tarafta Müşrikler, Yahudiler, Hristiyanlar, Münafıklar ve tüm dünya devletleri... Ve tüm bu cephelerin arasına sıkışıp kalan bir avuç ayağı çıplak Müslüman. 

Her yönden saldırıyorlar Müslümanlara. Her şeyleri ile saldırıyorlar çoluk çocuğa, kadın yaşlıya. Top yekun bir saldırı. Hendek savaşında olduğu gibi… “Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah’a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.” (Ahzap/19)

Okumalarımız olmalı bize ait olan. Bakış açımız olmalı Kur’an ve Sünnetten esinlenen. Kararlarımız olmalı Müslümanları ilgilendiren. Yarın Allah’ın huzurunda hesabını verebileceğimiz bir mücadelemiz olmalı. 

Bu olay vesilesiyle ilgili ilgisiz herkes imtihan edildiğine inanıyorum. Okumalarım bu yönde. Ses çıkaranlar da sessizliği tercih edenler de karşı çıkanlar da işim var deyip ortalıktan sıvışanlar da benden bir cacık olmaz diyerek boykotu boykot edenler de…