.

İnsan, gündem edindiği mesele kadardır. Kişinin gündemi iyi ve doğruysa kendisi de iyi ve doğru, kişinin gündemi yanlış ve kötü ise kendisi de yaptıkları da söyledikleri de çirkinleşmektedir. 

O halde bizim birinci ve öncelikli meselemiz ne olmalı sorusu önem arzetmektedir Ne ile ilgileniyoruz, neyin peşinde seğirtip duruyoruz akşama kadar? Çünkü insanoğlu, ölürken de dirilirken de hesaba çekilirken de hep o mesele ile, hep o gündem edindikleriyle uğraşıyor olacağk. Bunu unutamayız. Ve her daim dikkatli olmak zorundayız. Neyi, niçin ve ne kadar gündem edindiğimiz konusunda vurdumduymaz olursak; fiillerimiz de sözlerimiz de belki de sûretlerimiz de çirkinleşecektir.

Dünyada yaşayan insanları gündem edindikleri meseleler konusunda dört guruba ayırabiliriz.

Bir: İsrail Siyonist Yahudileri gibi soykırımı ve katliamları kendisine gündem edinen ve bu minvalde zalimleşerek çirkinleşen insanlar.

İki: Her ne kadar bu soykırımın içinde yer almıyor olsa da bu vahşete ve bu cinayete destek olmayı veya alkışlamayı kendisine gündem edinen insanlar da var. Bu iki gurup sonuç itibarıyla aynıdır. 

Üç: Bizim gibi bunların dışında kalarak zulme seyirci olanlar veya sadece neler oluyor diye kendi günlük gündemlerine müdahale etmeden Gazze ile ilgilenenler de var. İnşaAllah bu gurup ilk iki gurup ile beraber haşrolmaz!

Dört: Filistin gibi bir coğrafyada Siyonist İsrail'in bombalarına hedef olurken dünya ile irtibatı kesilmiş, aç, susuz ve biçare bir vaziyette ölüm sırasının ne zaman geleceğini, başlarına bombanın ne zaman düşeceğini gündem edinmiş Gazzeli mazlum insanlar da vardır. Rabbim yar ve yardımcıları olsun. 

Ama unutmayalım ki insanlar için bekleyen bir tane cennet var, bir tane de cehennem var. İnsanoğlu bir sefer ölecek ve bir sefer hesaba çekilecek. İkinci bir şansa sahip değil.

Dünya Müslümanlarının, Gazze’de işlenen şen’iyete, yaşatılan sefalete, reva görülen açlığa ve soykırıma müdahale edemiyor, gerçek manada gündemlerine taşıyamıyor olmalarının iki önemli nedeninin olduğunu söyleyebilirim. İleri sürülecek diğer bazı nedenler de bu iki unsurun olmayışından kaynaklandığını da ilave edebilirim.

Birincisi; Dünya Müslümanlarını tek bayrak altında toplayacak olan halifenin veya bu minvalde bir otoritenin olmayışı. Müslümanların dağınık olmaları ve birbirleriyle adeta düşman kılınmış bir coğrafyada yaşamaya mahkum kılınmış olmaları. Kendi coğrafyasının dışında da kardeşlerinin olabileceğini kavramada sorunlar yaşıyor olmaları.

İkincisi; Müslümanların zihinlerinde sürekli dalgalanması gereken cihat ruhunun köreltilmiş veya başka başka kanallara sevk ve idare edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Müslümanlar tek bir sancak altında toplanamadıkları için bir araya gelerek cihat etmeleri gerektiğini hatırlayamıyorlar bile. Şayet dünya müslümanları toplanabilir ve cihat etmeleri gerektiğini hatırlayabilirlerse tüm meselelerini kendileri en kısa sürede çözüme kavuşturabilirler.

 İlahi emirler ve direktifler ışığında sarih bir şekilde vaki olan bu iki yarayı tedavi edebilirlerse; BM gibi, ABD gibi, Avrupa gibi Hristiyan kulüplerinin hiçbirine ihtiyaç duymadan kendi göbeklerini kendileri kesebilecek duruma geleceklerdir. Bundan kuşku duyulmamalıdır. Aynı zamanda bu, her iki dünyanın kurtuluşu da olacaktır.

Dünya arenasında elleri kolları adeta bağlanmış ve çok kötü bir şekilde köşeye sıkıştırılmış Müslümanların çıkış kapısı her zaman Kur’an-ı Kerimdir. Evet bu kitap, bir ve beraber olmayı, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmayı ve kafirlere karşı cihat etmeyi emretmektedir.

İnşaAllah Gazze’de Müslümanlara yönelik alenen uygulanan bu barbarlık, bu vahşet, bu dram ve bu soykırım; dünya müslümanlarına tabi olmaları gereken devlet mekanizmasının da, devlet bazında yapacakları iş ve işlemlerinin de, yürütecekleri eğitim ve öğretim müfredatlarının da, askeri ve ticari faaliyetlerinin de Müslümanca olması ve İslam’a göre yol alması gerektiğini öğretecektir. Yoksa bu dağınık halimiz gittikçe perişan bir vaziyet alacaktır.

Bu vesileyle Gazze’de yaşanan soykırım; dünya Müslümanlarının özellikle içinde yaşadıkları devlet sistemlerinin de Müslüman olmasının zorunlu olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu.

Kimi insan tarih yazar, kimi insan da yazılan tarihi okur. Şimdilerde Gazzeliler, Siyonist Yahudilere karşı sergiledikleri direnç, gösterdikleri kahramanlık, takındıkları metanet ile tarih yazıyorlar.

Sanırım hissemize de altın harflerle yazılan bu tarih sayfalarına bakıp bakıp ağlamak düşecek.

Rabbim bizleri affeylesin!