.

Söylemlerimiz; sahip olduğumuz fikirlerin, söylediğimiz sözlerin, savunduğumuz düşüncelerin, olduğunu iddia ettiğimiz imanın mutlak bir yansımasıdır. İmanın Kur'an'a göre şekillenmesi gerektiği inkar edilemez bir gerçektir. O halde fikirlerimiz de düşüncelerimiz de söylemlerimiz de davranışlarımız da imanın ışığında şekillenmelidir. Yoksa kıyamet gününde yaptıklarımızın hesabı-kitabı çok çetin olacaktır. Orada farkına varılacak bir yanlışın telafisi de mümkün değildir. Pişmanlık da fayda vermez insanlara. “(O gün Allah, şöyle diyecektir:) “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar şöyle diyecekler: “Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” (Enam/130)

Her insanın davranışsal (ibadetsel) eksiklikleri olabilir ancak hiçbir insanın düşünsel (inançsal) eksikliği bulunamaz, varsa da kabul edilemez. Onarılması ve ayakta tutulması gereken yegane unsur, imandır.

İnsanın cenneti, imanın mükemmelliği ile mümkündür. Mükemmel iman, mükemmel cennetle taçlandırmayı hak eder. Gerisi cehennemdir.

Bir insanın kafir olmaması gerektiği gibi kafirlerle beraber bulunmaması da gereklidir. Hem Müslüman olacak hem de kafirlerle hemhal olacak. Hem Müslüman olacak hem de Müslümanlardan nefret edecek. Hem Müslüman olacak hem de Yahudi ve Hristiyanlardan yana olacak. 

Olacak şey mi bu?

Dinin yerine koydukları, dinden daha çok uydukları ne kadar da çok dinleri(!) varmış insanların. Bu durumun en önemli sebebinin Elçileri yeterince tanımadıklarından kaynaklandığını söyleyebilirim. Ya elçileri tanımıyorlar ya da her tanıdıklarını elçi sanıyorlar. Bu durumun başka bir izahatı yoktur.

Tarih boyunca insanların Peygamberlerle sorunları hep olmuştur. Bu sorun hâlâ nihayete ermiş değildir. İnsan var oldukça da bu sorun yaşamaya devam edecektir.

Kimi insan elçileri yok saymış kimi insan da elçilere insan üstü bir güç atfederek ilahlaştırma yoluna sapmıştır. Kimi insan da peygamberleşme yolunu tercih etmiştir. Bu vesileyle insanlar, “ben daha iyi bilirim, ben daha iyi yaşarım, benim de akıllıyım.” savını dillendirmeye hevesli olmuştur.

Bir insanın Resul, bir Resulün de insan olması gerektiğini hep ıskalamış, hep ıskalamış insanoğlu. Meleklerle yol bulmayı arzularının dışına çıkaramamıştır. 

Bu sorunun temelinde de ya insanın kendisini ilahlaştırması ya da Allah dışındaki ilahlara dokunmama arzusu ve isteği yer almaktadır. Belki de tüm bu seçenekler vardır ilahlaşan insanların sinesinde.

Senin düşündüğün gibi düşünmeyen, olaylara farklı bakan bir insanla karşılaştığın vakit veya düşüncen ile uyuşmayan, fikirlerinle çakışan bir yazıyı okuduğunda; ayet ve hadislerle söyleyeceklerini dile getir. Ayet ve hadislerle eleştirini yap. Ancak yine de olması gereken bir düzelme meydana gelmiyorsa işte o zaman gerekli tepkini ortaya koy. Kaşı çık. Ret et. Olur olmaz, mesnetsiz ve delilsiz tepkiler yanlış da olabilir.

İmanın sağlamlığı, geçerliliği ve kabulu; sadece kabul edilmesi, bağlanılması gereken hususlarla meydana gelmiyor. Kabul ettim bitti diye bir şey değil iman. Ret edilmesi, karşı çıkılması gereken hususları diskalifiye etmeden de iman sahih olmuyor, geçerlilik kazanmıyor. Cennete sevk ve idare etmeye yeterli gelmiyor.

Unutmayın! Müşrikler tağutu inkâr etmeden, ret etmeleri gereken hususlara karşı çıkmadan, putları ve her türlü ilahları yok saymadan, elçi yerine oturttukları insanları devirmeden Allah’a da iman ettiklerini ileri sürmelerinden dolayı müşrik oldular. Bu durum bugün de geçerlidir.

Her caddesi inkâra, şirke ve tuğyana çıkan bir ülkede inanmak ve inancın gereklerini yaşamak büyük bir iştir. Herkese nasip olmayan bir bahtiyarlıktır. Ancak her caddesi imana çıkan bir ülkede inkâr etmek ve dini değerlere saldırmak da büyük bir iştir. Bunu inkar edenlerden başkası da başaramaz.

Ayağına bağlanan prangaları çözemeyen insanların başkalarına ait prangaları çözmeleri beklenmemelidir. İmanını Kur’an ve Sünnet ışığında düzeltmeyen bir insanın başkasına hakiki imanı aktarması da düşünülemez. Ya elçi olduğunu söyleyecektir ya da elçileri diskalifiye edecektir.

Beşeri sistemlerde; siyaset ile sosyal hayatın, siyasetçi ile vatandaşın, yöneten ile yönetilenin, amir ile memurun, hakim ile suçlunun, öğretmen ile öğrencinin, doktor ile hastanın, kanun ile insanın arasında akla hayale gelmeyen mesafeler vardır. Ulaşılmaz ve aşılmaz yüksek dağlar sıralanır çoğu zaman. Bu surlar aşılmadan elçiler ile müşerref olmak, hakiki bir imana sahip olamak akla ziyandır. Böyle bir iddia delillere terstir.

Müslümanın kafirlerle olan imtihanı var, Müslümanın müşriklerle olan imtihanı var, Müslümanın münafıklarla olan imtihanı da vardır. Kuşkusuz en zor ve en çetin olan imtihan, Münafıklarla olan imtihandır. Münafıkları iyi tanımak ve doğru bellemek imanın bir gereğidir. Hakiki iman, bunlardan korunmamızı kolaylaştıracağı gibi onlar gibi onlar gibi davranmamıza engel olacaktır. Bu vesilesiyle münafıklar üzerinden Müslümanlara saldırmamamız gerektiğini de öğrenmiş oluruz.

Bir Müslüman; hiç olmazsa, hiç olmazsa, hiç olmazsa, kâfirlerden nefret edebilmeli Mü’minlere de muhabbet besleyebilmeli.

Rabbim, imanımızı tam ve mükemmel kılsın! Rabbim, ayaklarımızı sabit kılsın! Rabbim, bizleri Müslümanlardan kılsın! Rabbim, bizleri Münafıklardan uzak kılsın!