.
Evet, ölüm var. Bunda kuşku yok. Bundan şüphe de duyulmaz. Ahirete inanan insanlar da ahireti inkar eden insanlar da bu konuda hemfikir. Belki de insanlığın insanlık tarihi boyunca ittifak ettiği yegane konu, bu olsa gerek.
Herkes geçecek bu tünelden, herkes nasiplenecek bu iksirden. Ve yine herkes mutlak surette ıslanacak bu yağan yağmurdan.
Ve sen, hiç ölmeyeceğini, toprakla hiçbir şekilde yüzleşmeyeceğini, omuzlarda taşınmayacağını sanıyorsun.
Yanılıyorsun.
Bu konuda aldanıyorsun ama aldandığını da ne yazık ki bilmiyorsun. Hatta ayrılığın olabileceğini bile düşünemiyorsun. Hatırlatıcıların üstünü sıkısıkıya örtmüşsün. Perdelemekte mahirsin. Plan ve projelerini bu minvalde kurgulamaya çabalamakta üstüne yok. Böylesi bir durumla karşılaşmaktan da korkuyorsun. Ağzının tadının kaçacağını da gayet iyi biliyorsun. Sanırım en ödlek olduğun konu bu. Davranışların ne yazık ki bu dediklerimi tasdikliyor. Düşüncelerinle mühürlüyorsun bu dediklerimi.
Unutma ki her insan ölecek yaştadır.
Çevreyi kollaçan et. Yaşıtlarına iyi bak. Eline bir tesbih al, çevrende hasbelkader tanıştığın kişiler arasından toprağa düşen fidanları saymaya çalış. Tespihin habbeleri biter de toprağa düşen fidanları saymayı bitiremezsin. Çünkü gidenler, geride kalanlardan katbekat fazla.
Gece ve gündüz nasıl ki ardı sıra gelip gidiyorsa yeni doğan her çocuk, ölecek yetişkin bir insanın hayat serüveninin sonuna geldiğine işaret ediyordur. Dün bir çocuk doğdu bizim mahallede. Bu olay, bugün bizim çevreden bir insanın elini eteğini toparlaması gerektiğini hatırlattı bize. Birine sevindik diğerini es geçtik. Ancak bize yaptığı en büyük uyarı bu. İstesek de istemesek de dünyanın kanunu böyle. Kurgu böyle kurgulanmış. Sahnedekiler böyle oyalamak zorunda. Elden ne gelir ki. İtiraz etmek de karşı çıkmak da ne yazık ki bir şeyi ifade etmiyor.
Dikkat et. Dikkatli davran. Hesap ve kitabını usulüne göre yap. Hayat kısa, yol uzun, sermaye yetersiz ve azık çok az. Geri dönüşü yok bu yolculuğun. Pişmanlık da fayda vermiyor kimseye. Uzun bir zaman dilimini yaşamış olsan da günün birinde mazi olacak her şey. Fakire de zengine de eşit davranan yegane mesele bu. Ne yazık ki sahne kapandığında, perde çekilip her yer karanlığa gömüldüğünde farkına varıyor insan.
O halde uyandığın sabahı son gün bil. Bir daha uyanamayabilir, bir daha akşama çıkmayabilir, çalıştığın iş yerine varamayabilirsin.
Ağzından çıkan sözlere dikkat et. Her bir kelime muhatabını kırabilir, kalbini yaralayabilir. Bir daha helalleşmeye ve tekrar tokalaşmaya zamanın yetmeyebilir. Hele bir de muhatabın bu arenadan çekilmiş ise…
Giydiğin elbiseyi son elbise bil. Yenisini almaya zamanın ve takatin yetmeyebilir. Giyeceğin ikinci elbisenin kefen olabileceğini hiçbir zaman çıkarma aklından.
İhtiraslarına yenilme.
Yediğin yemeğin son yemek olacağını aklından çıkarma. Bir daha sofraya oturmaya ömrün yetmeyebilir ya da sofrayı bulamayabilirsin.
Her daim hamd et ve her haline şükret.
Görüştüğün her kişiyi son kişi kabul et. Bir daha karşılaşmayabilirsin kendisiyle. Muhabbet ortamını kaybedebilirsin. O kişi de ayrılabilir bu arenadan sen de el sallayabilirsin seni omuzlarda taşıyanlara.
İçtiğin o bardak suyu, o bardak çayı son olabileceğini kabul et. Susadığında suyu bulamayabileceğin gibi sen de olmayabilirsin bu hayatta.
Okumakta olduğun o kitabın ismine iyi bak. Neyi anlatıyor sana. Neleri hatırlatıyor. Elinden mi tutuyor yoksa köstek mi oluyor sana bu karanlık ve izbe yolculukta. Karanlıkları aydınlığa çeviren, yol ve yordam bilen, tarifinde ıskalamayan o kutlu kitabı bir daha eline almaya vaktin yetmeyebilir.
Aldığın her nefesi son nefes kabul et. Azrail (a.s)’in vereceği selam ile her an muhatap olabilirsin. Biliyorsun ki Azrail (a.s.)’in vereceği selam, başkalarının verdiği selama hiç benzemez.