.

Kendi ruhunu dahi tam manasıyla bilemeyen bir varlıktır insan. Buna rağmen bilgiçlik taslamaya kalkışır: “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: “Ruh rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir.” (İsra/85) 

Ruh nasıl bir şey? Kilosu, uzunluğu ve ebatı var mıdır? Rengi ve kokusu nasıldır? Var olduğunu bildiğimiz ancak mahiyeti hakkında pek bir bilgiye sahip olmadığımız ruh denilen bir olguya sahibiz. Ruha sahip olmamıza rağmen tanımını, şeklini ve tarifini yapamıyor olmamız zayıf oluşumuzun en bariz göstergesi değil midir? 

Buna rağmen haşa Allah ile boy ölçüşmeye kalkışmak da neyin nesi?

Kâinatın sahibi olan Allah’ın meydana gelen veya gelecek olan olaylardan bihaber olduğunu iddia etmek O’nun ilahlığına halel getirmek manasına yorumlanabilir. Olaylardan habersiz veya bilgisiz olan bir varlık ilah da olamaz. 

“Gaybın anahtarları onun yanındadır. Onları ondan başkası bilmez..” (Enam/59) 

“...Allah sizi gayba vakıf kılacak değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini seçer (onu gayba muttali kılar)” (Al-i İmran/179) 

“O, gaybı bilendir. Kendi görünmez bilgisini kimseye göstermez. Ancak razı olduğu elçilere gösterir.” (Cin/26) 

Görüldüğü üzere Yüce Allah gaybi bilgilerini Peygamberler dahil hiç kimseye göstermiş veya bildirmiş değildir.

Allah alimdir, her şeyi hikmetle bilendir. Dünde kalan olayları bildiği gibi bugün ortaya çıkan olayları da bilir, sevk ve idare eder. Yarın meydan gelecek olan olaylara da en ince noktasına kadar vakıftır. Eğer Allah’ın dün meydana gelen olayları bilmiyor, şimdiki iş ve işlemlerden habersiz, yarın ortaya çıkacaklardan –hâşâ- gafil bir varlık olmuş olsaydı o zaman ilah olamazdı. “Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Şu’ara/220) 

Gaybın bilgisini sadece Allah’ın bildiği ile ilgili ayetlerden birkaçını burada zikretmekte fayda mülahaza ediyorum:

“(Ey Muhammed!) De ki: “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Hucurat/22)

“Ona (peygambere) Rabbinden bir mucize indirilse ya!” diyorlar. De ki: “Gayb ancak Allah’ındır. Bekleyin, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!” (Yunus/20) 

“Allah’ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini ve Allah’ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi?” (Tevbe/78)

“Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Hud/123) 

“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Nahl/77)

“De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.” (Neml/65) 

“Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hucurat/18)

 “Allah, pisi temizden ayırıncaya kadar mü’minleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Allah, size gaybı bildirecek de değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (gaybı ona bildirir). O halde, Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükafat vardır.” (Al-i İmran/179)

“O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.” (Cin/26)

İnsanların elde ettikleri bilgilerin tamamı sınırsız değildir. Elde edilen bu sınırlı bilgiler de doğrudan elde edilemezler. Her bir bilgi başka bir nesneye, başka bir varlığa bağlı olarak elde edilmektedir. 

Mesela duyu organlarından birinden veya birkaçından yoksun olan bir insanın bazı bilgilere sahip olması da mümkün olmayacaktır. Duyu organlarının tamamı sağlam olan bir insanın yer yüzünde var olan her bilgiyi elde edebileceği manasına da yorumlayamayız bu durumu. 

Kapasitesi bellidir insanın. Alabileceği, ulaşabileceği, vakıf olabileceği bilgiler de sınırlıdır.

Şayet; insanda sesleri duyan organ olan kulak var da sesleri taşıyan hava akımları olmasaydı; gözler var da renkleri yansıtan cisimler olmasaydı insanoğlu ne duyabilirdi ne de görebilirdi. Bilgiye ulaşma yollarında herhangi bir kusur olmasa da insanda akıl noksan olsaydı duymasına ve görmesine rağmen yine de bilgi oluşmayacaktı. Çünkü insan, aklı sayesinde nebatattan, hayvanattan ve cemadattan ayrılmakta ve bilgi sahibi olmaktadır. 

Tüm varlıklar için hava akımının olmadığı bir ortamda ses çıkarmanın, ışıktan yoksun bir ortamda varlıkları müşahede etmenin bir işe yarayacağını ileri sürmek doğru olmasa gerek. Nihayetinde duymamız da görmemiz de konuşmamız da bazı şartlar dahilinde gerçekleşmektedir. Tüm şartları var eden de Allah’tır. Ancak Allah’ın bilgisi biz mahlukatın bilgisi gibi sınırlı olmadığı gibi başka nesnelere bağlı da değildir. Tüm varlıkların yaratıcısı bizzat O’dur. “Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.” (Hicr/86)

Zaman O’nun, mekân O’nun, varlık O’nun, yokluk O’nun, bilgi de O’nundur. Hiçbir şey O’na gizli değildir. Çünkü: “Allah, size ayetleri açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nur/18) 

“Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O’nundur. Diriltir, öldürür. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. O, ilk ve sondur. Zahir ve Batın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Hadid/2-3)