Bir sabah uyandım.
Perdeyi araladım, dünyanın sessizliğini bir serçenin cıvıltısı böldü.
Penceremin kenarında, küçücük bir beden… Usulca ötüyor.
Sevmek istedim.
Korktu… ama uçmadı.
Çünkü yorgundu. Çünkü kanadı kırıktı.
Ve ben, o anda anladım; bazen bir canlı, sadece biraz ilgi ister dünyadan.
Yavaşça aldım onu içeri.
Başını koydu göğsüme.
Küçücük kalbi, yavaşça atıyordu. Güvendi.
Belki güvenecek kadar çaresizdi, belki de içten içe biliyordu; ben de kırık bir kanattım.
Verdim yemini, suyunu. İyileşsin istedim.
Ama bazen iyi niyet yetmez.
Bir süre sonra açmadı gözlerini.
Uykusuz sandım.
Sonra o minicik gözlerinden bir damla süzüldü yeryüzüne…
Kanatları kapandı.
Artık uçamayacaktı.
Çünkü o, çoktan gökyüzüne karışmıştı.
O an fark ettim.
Hayat tam da bu kadar: Bir insan, bir hayvan, bir bitki… Her biri ölümü tadacak.
Ama asıl mesele ölmek değil; yaşayamamak.
Benim de kanadımı kırdılar. Ölmedim belki… Ama yaşadım mı, emin değilim.
Beni hayata bağlayan tek nefes, çocuklarım.
Onlar, bu yalan dünyanın en gerçek yanı.
Çünkü hayat, sevilince güzel.
Çünkü insan, sevdikçe var.
Kırık kanatlar sadece kuşlara ait değil.
Bazen insanın ruhu kırılır.
Uçamazsın. Gökyüzü sana yakın ama erişilmezdir.
Çırpınsan da duvarlar arasında yankılanır sesin.
Bir kafeste yaşarsın; görünmez bir kafeste.
Hayvanlar tutsak edilmemeli; insanlar baskı altında yaşamak zorunda kalmamalı.
Çünkü özgürlük, yalnızca gökyüzünün değil, varoluşun hakkıdır.
Bir serçenin kanadında saklıdır insanın hikayesi.
Ve her sabah, bir yerlerde, birileri yeniden kırılır.
Ama yine de…
Her sabah, perdeyi aralayacak kadar cesur olmalı insan.
Belki o gün, bir serçe daha uçar gökyüzüne.
Yorumlar
Kalan Karakter: