İslam’a göre yapılması gerekenler de yapılmayacak olanlar da, şüpheli olanlar da bellidir. Bir Mü’minin dört elle sarılması gerekenler de uzak durulması gerekenler de ortadadır. Bu konuda gizli ve kapallı bir konu yoktur. Ancak beşer olmamız hasebiyle bazen unutabiliyoruz yapılması gereken ödevleri. Bazen birbirine karıştırabiliyoruz uzak durmamız gereken unsurları. Bazen de yasaklanmış fakat hoşumuza gittiği için tercihte bulunabiliyoruz bazı konuları.

“Mü’minler ne yapmalı, ne yapmamalı, nelerden uzak durmalı?” bizler için son derece önemli bir sorudur. Yapacaklarımızı da yapmayacaklarımızı da belirleyen dindir. Tersinden de bu konuya bakabilirsiniz: Doğru olsun veya olmasın yapacaklarınızı ve yapmayacaklarınızı belirleyen ana unsurun din olduğunu belirtmekte fayda vardır. Çünkü her insan inandığı dini değerlerine göre bir yaşam sergiler. Bir insan neye inanıyorsa, günlük yaşantısında sergilediği her çeşit davranış, inandığı dininin dışa yansımasıdır. O halde her Mü’min davranışlarında İslam’ın emirlerini sergiliyordur.

Nedir Onlar?

Yapacaklarımızı, yapmayacaklarımızı sıralayalım efendim. Biraz uzuncadır ama olsun, okumaya ve zaman ayırmaya değer. Çünkü koskocaman bir hayattan, koskocaman bir yaşamdan bahsediyoruz. Kolay değil cenneti kazanmak. Sıradan bir olay değil cehenneme duçar kalmak. Kulak verelim, kulak kabartalım. Gerekiyorsa gözlüğümüzü değiştirelim. Ya da okuduklarımızı gözden geçirelim. Değişelim behemahal. Neler okuyoruz? Neler dinliyoruz? Bize aktarılanlar neler?

Evet! Mü’minlerin namazı da, hayatı da, yaşamı da ölümü de Alemlerin Rabbi olan Allah içindir. (Enam/162) O’nun emirleri dahilinde bir yaşam sürdürürler.

Mü’minler okur. Ancak neler okuduğunu iyi bilir. Allah’a götüren okumalar yaptığının bilincinde olur. (Alak/1) Allah’tan götüren okumaların farkındadır. Çünkü Mü’min ferasetlidir. Yutturulmak istenen zokkayı iyi bilir.
Yanlış yapsalar da, aşırı gitseler de, günaha düşseler de Allah’ın rahmetinden ümit kesmezler. (Zümer/53) Ümit kesmenin, ümitsiz kalmanın imana halel getirdiğine inanır.

İbadetlerini kaçırmasalar da, iyilik işleseler de, sevapla haşır naşir olsalar da Allah’ın azabından kendilerini hiçbir zaman güvende hissetmezler. (Yusuf/87)

Allah’ı severler, Allah’ı sevenleri severler. Hoşlanmasalar bile Allah’ın emrettiklerini severler. Allah’ın dışındaki varlıkları ve nesneleri Allah’a götürmesi için sevgi beslerler. (Fetih/29) Sevgileri sadece Allah içindir.

Allah’ın sevdiklerini sevenlere, emirlerine riayet edenlere en içten duygularla bağlanırlar.

Gerek dünyevi gerek uhrevi tüm iş ve işlemlerinde samimidirler. Allah’a karşı samimidirler. Peygamberlerine karşı samimidirler. Kur’an-ı Azimuşşana karşı samimidirler. Din-i Mübine karşı samimidirler. Mü’minlere karşı samimidirler. Sevmiyor olsalar bile kafirlere karşı samimi davranırlar. Hayatlarını samimiyet üzere kurarlar. Ahirette kendilerini kurtaracak olanın samimiyet olduğunu unutmazlar.

Allah’ın sözlerini bellerler. Belledikleri sadece Allah’ın sözleridir. Onları sürekli olarak okumaya çalışırlar. Anlamak ve kavramak için özel bir çabanın içine girerler. Zaman ayırırlar. Mesai harcarlar. “Mişmiş piş ağzıma düş” hesabını gütmezler. Dini konularda asla tereddüt göstermezler. Tereddütü silmişlerdir defterlerinden. Ahiretteki hesabın Kelamüllah’tan olacağını da hiçbir zaman unutmazlar. (Zuhruf/44)

Allah’a iman ediyor olmaktan dolayı çokça sevinirler ve bunun için de sabah akşam şükür ederler. Her namazın sonunda ellerini açarak dua ederler. En büyük sevinç kaynakları imanları olduğundan hiçbir zaman şüphe duymazlar. Dünyada insana verilen en büyük nimetin iman olduğunu da asla unutmazlar. İmansız kalmaktansa tüm dünya nimetlerini kaybetmeyi göze alırlar. Onlar; “iman bir tarafa dünyaya ait tüm nimetler bir tarafa” derler ve bunun için de yaşarlar. Hayat felsefeleri budur. Kafirlere de iman gibi bir nimetten mahrum kaldıkları için acırlar. Bunun için de gözyaşı dökerler. Hüzünlenirler. İman nimetiyle buluşmaları için elinden geleni yaparlar.
Allah’ın Peygamberlerini çok iyi tanırlar. Mücadelelerine ve getirdiklerine yakından tanık olmaya çalışırlar. Onlar gibi davranmaya, onlar gibi konuşmaya, onlar gibi düşünmeye ve onlar gibi bir yaşama sahip olmak için büyük bir gayretin içine girerler.

Ahlaklıdırlar. Ancak ahlaklarını filozoflardan ve felsefecilerden devşirmiş değillerdir. Onları Peygamberleştirmezler. Onlara Peygamberlere gösterilmesi gereken hürmeti de göstermezler. Allah’ın elçilerinin ahlaklarını kendilerine ahlak edinmeye gayret gösterirler. Başta Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) olmak üzere Ulu-l Azm ve Kitapta bildirilen diğer Peygamberleri kendilerine rehber edinirler. Onlar gibi yaşamaya çalışırlar. Daha fazla eğilirler yaptıklarına, daha fazla kulak kabartırlar söylediklerine, daha fazla mesai harcarlar risaletlerine. Hiçbir insanın hayatını Peygamberlerin hayatından daha fazla bilmeye değer görmezler.

Allah’ın elçilerinin sözlerini kulaklarına küpe yaparlar. Onun, bunun sözlerinden ziyade Peygamberlerin sözlerini ezberlemeye gayret gösterirler. Anlattıklarını ya ayete ya da hadise dayandırırlar. En önemlisi de anlattıklarının hiçbir cümlesinin ayetlere ve hadislere ters olmamasına da büyük bir gayret sarfederler.

Allah’ı dinleyenleri dinlerler. Evet, Allah’ın dostlarını kendilerine dost edinirler. Kimi dinleyeceklerini, kimi kale almaya değer görmeyeceklerini de iyi bilirler. Kimlerin, insan yerine konulacağına ayet ve hadisler ışığında belirlerler.

Allah’ın dinine mensup olanlara hürmet gösterirler. İnsanlara olan sevgi ve saygıları ayet ve hadislerin gösterdiği sınıra kadardır. Sevgi ve saygıyı ayet ve hadislerle tanımlarlar. Bütün tanımları bu minvaldedir. Çünkü Mü’minler için var olan sınırların tamamı ayet ve hadislerle belirlenmiştir, tanımlanmıştır.

Allah’a hürmet gösterenlerin hürmete layık olduğunu unutmazlar. Allah’ın emirlerini savsaklayanları kale bile almazlar.