Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın…” /Al-i İmran/103) ayeti Müslümanlara güç birliğini ve beraber hareket etmeyi farz kılmaktadır. Açıkça işlenen günahlara set olmak ve insanları sevap işlemeye, ibadetleri yerine getirmeye, haramlardan sakınmaya teşvik etmek sistematik bir güç birliğini zorunlu kılar. Nitekim Yüce Allah: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i İmran/104) buyurmaktadır. Topluluk olmadan kötülüklerden alıkoymak pek mümkün olmayacaktır.

İslam her ne kadar bireysel olarak yaşanması gereken bazı ibadetleri olsa da kural ve kaideleri, haramları ve günahları ortadan kaldırmada toplumsal birliktelik, güç ve kuvvet isteyen bir dindir. Bireysel bazda tam manasıyla İslam’ı yaşamak mümkün değildir.

Yol, yolcu, ortam, kural ve kaideler düzgün olunca şehre inen insanların yardıma ihtiyacı pek kalmaz. Ancak yol, yolcu, ortam, kural ve kaideler bozuk olunca, eşkiyalar cadde ve sokaklara el birliğiyle şeytanın kisvesinde inince masum insanların savunma mekanizmaları da zayıflar. 

Günahlardan arındırılmış, ilahi emirlerin uygulandığı sokaklar merhametli, temiz karekterli ve Allah’tan korkan insanlar yetiştirir. Şeytan ve avanelerinin işgal ettiği, günahların aleni ve serbest bir şekilde işlendiği, cahiliye döneminin insanlarına şapka çıkartıldığı cadde ve sokaklarda büyüyen insanlardan İslam’a göre hareket etmelerini istemek, merhamet dilenmek, adalet beklemek, insanca davranmalarını beklemek abesle iştigaldir. 

Şeytan; insanoğlu için hiçbir zaman merhamete gelmez. 

Yol bozuk, kural ve kaideler cahiliye düzenini aratmayan beşeri sistemler olunca işler hepten sarpa sarar. Çıkmaz sokağa evrilir her kulvar. Şaytan ve avanelerinin oyun sahasına döner beldeler. İlahi emirlerin ve yasakların dikkate alınmadığı cadde ve sokaklar sakinlerine güven vermez. İstikrar sağlamaz müdavimlerine. Saldırının nereden, kimden, nasıl, ne şekilde ve ne şiddette geleceği kestirilemez. İnsanın, yanı başında yürüyen bir insanın elinden tutması, kendisine yardım etmesi, her an yuvarlanabileceği uçurumdan, saplanabileceği bataklıktan, şirkten koruyabilmesi pek mümkün değildir. Yardımcı olmaya çalışsa bile yardım edebileceği insan sayısı çok kısıtlı olacaktır.

Ama yol düzgün, kural ve kaideler Allah’ın istediği şekilde işleyen ortamlarda yürüyen insanların elinden tutma gereği de pek hasıl olmaz. Günahlar ortadan kaldırıldığı için günah işlemek de zorlaşmıştır. Bu ortamlarda yanlışa düşmeden, harama bulaşmadan, isyana kalkışmadan, İslami kural ve kaidelere riayet ederek yürüyen insan sayısı da bir hayli fazla olur. 

İşlenen günahlardan mütevellit insanları suçlamak, kötülemek, tu kaka demek kolaydır. Basite kaçmanın, basitleşmenin göstergesidir. Ancak şeytana şapka çıkartan sistemleri sorgulamak, Ebu Cehillerle işbirliği yapanları diskalifiye etmek, kural ve kaideleri kimi temsil ettiğine odaklanmak her babayiğidin harcı değildir. 

O halde sistem Allah’ın istediği bir sistem olmalı ki insanları günahlardan alıkoyabilsin…

Hz. Ömer (r.a); aç bırakıldığı için hırsızlık yapan bir kölenin elini kesmemesinin asıl sebebi işte budur. Cahiliye sistemine dokunmadan, değişimini istemeden Hz. Ömer’in adaletini istemek, insanları kötülemek hakkaniyete uygun değildir. 

Her şeyden evvel senin, sistemi eleştirmen, kötülüğe giden yolları tıkaman, hatta elinden geleni ardına koymadan kural ve kaideleri İslamileştirmen gerekmez mi? Tüm kapıları kapattığın halde günaha tevessül eden insanlar varsa, ki az da olsa şeytan kanan insanlar olacaktır, işte o zaman dönüp aleni bir şekilde günah işleyen insanları kınaman gerekirdi, diye düşünüyorum. 

Sisteme dokunmadan, kural ve kaideleri İslamileştirmeden, Ceza-i Müeyyideleri Allah’ın istediği şekilde uygulamadan; ahiret, cennet ve cehennem bilincini vermeden şahısları hedef tahtasına oturtan şahısları/zihniyetleri kınıyor; cahili ve beşeri sistemlerin birer figüranı, şeytanın arkadaşları olduklarına olan inancımın geçmişten bugüne hiç değişmediğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Her yer Mekke, her yer Medine olmayabilir. Ancak her yerde Mekke’de ve Medine’de uygulanan kural ve kaideler uygulanabilir. Mekke’nin güvenilir belde olması uygulanan kural ve kaidelerle doğru orantılı olduğunu unutulmaması gerekir.

İçki, kumar, faiz, hırsızlık, fuhuş, domuz eti, kan davası, yalan, dolan, putçuluk, açıklık ve saçıklık gibi günahların yasaklandığı İslami bir sistemde harama düşmek, Allah’ın hududunu çiğnemek, isyana kalkışmak pek mümkün değildir. Böylesi bir şehirde günah işlemek, isyana kalkışmak kişi için art niyet ve özel bir gayret ve şeytanın elinden tutunmayı gerekli kılar. 

Cehennemin boşuna yaratılmadığı unutulmamalıdır. 

Ancak söz konusu bu günahların serbest bırakıldığı, cahiliye sistemlerinin el birliğiyle ve var güçleriyle haramları teşvik ettikleri, günahların alenileştirildiği ortamlarda insanların nefislerini kurumaları, çoluk çocuğunu muhafaza etmeleri, dini bir vecibeyi ifa etmeleri zorlaşır. 

Namazı muhafaza eden bir gurubun namaz vakitlerine riayet ederek düzenledikleri bir gezi programına katılan, namazı savsaklayan biri namazlarını topluma uyarak vaktinde kılması kolaydır ve doğaldır. Herhangi bir zorlukla karşılaşmaz. Ancak namaz vakitlerine riayet eden biri; namaz kılmayan bir gurupla namazı dikkate almayan bir gezi programına iştirak ederse namazlarını vaktinde kılması pek mümkün olmayacaktır. Her an bir vakti kaçırması mümkündür.

Bataklık içinde gül yetiştirmek herkese nasip olmaz. Bunun için de güçlü ve kuvvetli bir iman, kale gibi sağlam bir aile ve İslami kural ve kaidelerin uygulandığı bir sosyal çevre ister.