İnsanoğlunun sımsıkı sarılması bağlanması ve bu minvalde iş ve işlemlerini yürütmesi gereken ana eksen Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’i Seniyye’dir. Bu eksen bize doğrularımızı öğretmekle kalmayacak yanlışlarımızı da ortaya serecektir. Bu eksen bizi olduğumuz yerden alacak, olması gereken noktaya taşıyacaktır. Yeter ki ana eksenden sapmayalım, ana eksenle cedelleşmiyelim.
İnsanoğlu bu ana eksenden koparsa yamulur, sürüklenir, oraya buraya savrulur, olanı gizler, olmayanı dillendirir, koskocaman bir hayatı bir hiç uğruna tüketir durur. Bu durum her zaman böyle olmuştur. İnsan köklerinden koptuğunda, ana ekseninden uzaklaştığında tüm değerlerine yan gözle bakmaya başlar. Ana eksenden kopan her insanın sonu alınamayan virajlara savrulduğunu her gün müşahede etmekteyiz. Allah muhafaza buyursun!
Kur’an ve Sünnet var olduğu müddetçe kimlerin ne söylediği, neyi empoze ettiği hiç önemli değildir bizim için. Biz doğruları direkt merkezinden almaya çalışırız. Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bir yaşam sürdürmeye, bir düşünce üretmeye, bir söz dile getirmeye gayret gösteririz. İşimiz ve gayemiz her zaman bu yöndedir ve bu yönde olmaya da devam edecektir. Empoze edilmeye ve yutturulmaya çalışılan batıl ve atıl kuralları, ana eksenimize bağlı kaldığımız oranda ret etmemiz mümkündür. Bu irade ve bu güç bizde mevcuttur.
Ana eksen üzerinden yol almaya çalışıyoruz. Bizi biz yapan ana unsur budur. Kimlerin nerede nasıl savrulduğu, ana ekseninden ne derece koptuğu bizi pek etkilememelidir. Çünkü Yüce Allah; “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Maide/105)
İyiki de Kur’an gibi bir rehber, hadis gibi bir kılavuz var elimizde. Sadece bu iki kaynak için Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Allah, bizi değerli bulduğu için muhatap kabul etti ve bu nadide kitap ile müşerref kıldı. Bu vesileyle helali haramdan, iyiyi yanlıştan, kötüyü habis'ten, hakkı batıldan, âlim'i belam’dan, zalimi mazlumdan ayırabiliyoruz. Yoksa albenili, şaşalı ve edebi cümlelere aldanabilir, ağzıyla iş yapan kimi tağutu “Vereset’ül Enbiya” diye kabul da edebilirdik. Bizi aklını kullanabilen varlıklar kılan Yüce Allah’a hamd olsun. Ya aklımızı kullanamayan bir insana dönüşse idik?
Biz doğru olmaya, doğrular ile beraber yol almaya ve en önemlisi de doğru yolda yürümeye çalışmak zorundayız. Başka bir alternatifimiz yok. Hedefimiz, gayemiz, meşguliyetimiz, söylemlerimiz ve eylemlerimiz bu yönde.
Rabbim yanlışa düşmekten, yanlışı savunmaktan, isyanı ve fısk-u fücuru doğru bir kural olarak kabul etmekten hatta bunu anlatmaktan muhafaza buyursun!
İki yol var önümüzde. Biri sapıtmak, yoldan çıkmak, isyan etmek, arzu ve isteklerimize uymak, yanlışları doğru kabul ederek dünyaya tamah etmektir. İkincisi de istikamet üzere bir yaşam sürdürerek cennete doğru yol almaktır. Hepsi bu.
Dünya hayatı sapıtmayı veya istikamet üzere bir yol almayı gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Bu imtihana bizler de tabiyiz.
Bir insan ya dalalettedir ya da hidayet üzere bir yaşam sürdürmektedir. İnsanlar için, kim olursa olsun üçüncü bir yol yoktur. Savunduklarının tamamı ya sapıklıktır ya da hidayettir. Her şey bu noktada şekillenmekte, iş ve işlemler, plan ve projeler bu istasyonda hayat bulmaktadır. Ayrışmalar, zıtlaşmalar, bağrışmalar ve farklılaşmalar burada can bulmaktadır. Hayat emaresi, çıkış noktası ve yaşam kalitesi buradadır.
Sapıtmak veya hidayet üzere bir yol yürümek…
Ancak toplum olarak bizler dinden çok uzaktayız, hem de çok çok. Tarifi kabil değil.
Ana eksenden yola çıkarak hayatı, yaşamı, gidişatı, medeniyeti ve en önemlisi de insanlığı değerlendirmemiz gerekiyordu. Olması gereken, emredilen de buydu. Peki, bizler ne yaptık, nasıl kıvırdık ve nasıl davrandık? Hangi sözleri savurduk ortalığa?
Bunun tam tersini yaptığımızı söylersem yanlış bir ifade kullanmış olmam diye düşünüyorum. Hayata, yaşama, gidişata ve en önemlisi de insanlara bakarak Kur’an’ı ve Sünnet’i değerlendirmeye kalkıştık. Dinin dışlandığı ve yok sayıldığı laik sistemleri merkeze alarak İslam’ı, Kitap’ı ve Müslümanları yorumlamaya hatta değerlendirmeye tabi tuttuk.
Sistemi laikleştirdik ve İslam’ı eleştirdik.
Bu konuda mahirleştik, bir hayli de yol aldık. Böyle bir şey olabilir miydi? Evet, ne yazık ki oldu… Başardık bunu(!)
Bu vesileyle bize ait olan şeyleri, yanlış da olsa, haram da olsa, kötü de habis de olsa kutsal birer metin gibi savunmaya başladık. Yanlışın kötü, kötünün yanlış olabileceği ihtimalini bile rafa kaldırdık. Nereden geldiğini tam manasıyla kestiremediğimiz böyle bir huy edindik. Dinden kaynaklanmadığı kesin bir konuydu bu.
Oysa yanlış iş ve işlemler, kusurlar ve hatalar insanlar içindir. Her insanın günahı mutlaka vardır, olacaktır, olmalıdır. Hesabımıza gelmediği için bu konuyu ya unutuyoruz ya da unutmaya çalışıyoruz. O yüzden doğruları savunduğumuz kadar yanlışları da savunuyoruz, hatta zaman zaman haramlara alkış bile çalıyoruz.
Keşke ayıklamayı bilebilseydik, keşke sadece doğruları savuna bilseydik, keşke doğrular ile beraber doğru yolda yürüye bilseydik. Bizden istenen bu değil miydi? Ancak biz köşe başlarını tutan çağırıcılara kandık. İçinde yaşamakta olduğumuz ortamda, toplumda cereyan eden hadiseleri olduğu gibi ilahi birer mesaj olarak kabul ettik. Evet, bu zaafiyetimizden yararlanan laik sistemler de var gücüyle yüklenmeye başladı. İslam ile uyuşmayan her ne haslet varsa laiklik adı altında yutturmaya çalıştılar bize. Bu baskı veya bu empoze etme biçimi Müslüman geçinen birçok insanı; dostunu ve düşmanını tanıyamayacak derekeye savurdu hatta aklını başından almakla kalmadı düz yolda şaşırttı ve sırat-ı müstakim’den de fersah fersah uzaklaştırdı. İnsanların toptan bir şekilde yanlışta ve günahta boğulmasına yol açtı. Yanlışları sorgulayamaz, haramlara dil uzatamaz, dinden uzaklaştıran unsurların var olduğunu bile umursamaz olduk.
Ayetler sanki diridirler. Ne zaman okursanız okuyun size mutlaka söyleyeceği bir şeyleri vardır. Yer, zaman ve şahıs ayırmaksızın hakkı ve hakikati ortaya koyduklarına da şahit olabilirsiniz. Ancak daha önce dediğim gibi yaptıklarımızdan değil, ayetlerden yaptıklarımıza odaklanacak olursak bu canlılığı, bu güncelliği ve bu hareketliliği görebiliriz. Günümüzü anlatan şu ayete dikkat kesilelim diyorum. Dünkü müşrikler inandıkları ve yaşamakta oldukları dinlerini Allah’a öğretmeye kalkıştıkları gibi bugünkü laikler de laikleşenler de nifakta yüzenler de Allah’a dinlerini öğretmeye kalkışıyorlar. Yüce Allah şöyle buyuruyor; “(Ey Muhammed!) De ki: “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Hücurat/16)
İslam'a göre putçuluğu, puta tapmayı, şirk koşmayı öğrenemezsek günümüzde alenen gerçekleştirilen putçuluğu, puta tapmayı, şirk koşmayı, kısacası haramları anlayamayız. Evvela Kur’an’a bakmamız, Sünnet’e danışmamız lazım gelmektedir.
Bazı insanlar hayatları boyunca insanlara yük oldular. Bu tip insanlar öldükten sonra da insanlara maalesef yük olmaya devam ediyorlar. Tabi bu durumu anlayabilmek için de ana eksene bağlı olarak yükün ne olduğunu bilmekte fayda vardır.
Muasır medeniyet dedikleri noktada ne Allah (c.c.) var ne Peygamber (s.a.v.) var ne Kur’an-ı Kerim var ne din var ne de iman. Bunları dile getirdiğiniz zaman işi yokuşa sürme gibi bir itham ile karşı karşıya kaldığımızı itiraf etmek durumundayız. Evet, kolaylaştıralım zorlaştırmayalım. Bu doğru. Ancak kolaylaştıralım derken ana eksenden, İslâm’dan, İslami kurallardan, İslam’ın ortaya koyduğu üsûl ve hususlardan da vazgeçmeyelim diyorum.
Ana Eksenimiz Ne?
İnsanoğlunun sımsıkı sarılması bağlanması ve bu minvalde...
Yayınlanma :
16.11.2025 21:53
Güncelleme
: 16.11.2025 21:53
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: