Aslında erken kalktım, ama kimseyi uyandırmadan bilgisayarın başına oturdum.

Son zamanlarda kahvaltı saati iyice öğlene kaydı. Öğlen yemeği yerine geçiyor. Öğünlerimiz ikiye düştü gibi.

Bizim fırın kapalı, komşu fırına gittim. Uzun bir kuyruk var. Kadın, erkek, yaşlı genç, çocuk… Herkes sırasına razı, medenice bekliyor.

Kimi de isodunun, patlıcanının, tepsisinin çıkmasını bekliyor. Ren renk isot, suyu akmış patlıcanlar, çeşit çeşit tepsi. Harran kubbe bile var.

Gerilerde olduğum için düşünmeye başladım.

İnsan, en başta biyolojik bir varlık. En büyük derdi karnını doyurmak.

Şu sıradaki insanların hepsi onun peşinde. Evlerdekiler de onların getireceği ekmeği bekliyor.

Karnımız iyi kötü doyunca rahatlıyoruz. Şükrediyoruz.

Ötede bir yerlerde, belki yakınımızda da, karnını yeterince veya istediği gibi doyuramayanlar var.

Belki bugün doyuyor, ama yarına dair güvencesi yok.

Gözleri hayırseverlerin göndereceklerinde.

Şu anda kaç baba çocuklarına ve eşine istediği şeyleri yedirememenin mahcubiyetini yaşıyor kim bilir?

Biz sıcacık evimizde iken, niceleri de yollara düşmüş, işe koyulmuştur. Yarınlarda karın doyurabilmek için şu soğukta çalışmak zorundadır.

Bazıları karnını lüzumundan fazla doyuruyor. O yüzden hasta.

Bazılarının her şeyi var, ama sağlığı elvermediği için istedi kadar veya isteği şeyleri yiyemiyor.

Canı tatlı istiyor, önündeki tatlıya hasretle bakıyor, ama el uzatırsa şekeri yükselecek diye tutuyor kendini.

Başka biri acı isodun o doyumsuz tadını hayal ediyor, ama midesi müsaade etmiyor tatmasına.

Kim bilir çok uzaklardaki bazı Urfalılar da, fırından yeni çıkmış o en tatlı acının kokusunun ve tadının özlemi içindedir.

Tabii bir de karnı doyup gözü doymayanlar var.

Hep daha fazla, daha fazla diye diye helal haram demeden biriktirmenin delice hırsına kapılmış. Gerekirse çalıyor, gasp ediyor. Bu uğurda nice canlar yakıyor.

Hele bir de hem yemeyip hem yedirmeyenler var ki, aklım onları hiç almıyor. Yarın ölüp gidecek, farkında değil. En sevdiklerinin saçıp savuracağı şeylerin bekçiliğini yapıyor.

Ya daha ötesi?

Kana doymayanlar…

İnsanlıktan çıkmış, en vahşi hayvanlardan bile daha vahşi.

Bebek, çocuk, kadın, yaşlı genç, hasta, engelli demeden bombalayanlar, katledenler...

Kendileri soykırımın kurbanı iken başkalarına soykırım uygulayanlar…

Ve onların kurbanları…

Gözlerimin önünde dünyanın en acıklı manzaraları, kulaklarımda çığlıkları…

Sıram geldi, ekmeğimi alıp döndüm.

Ortalık çok sakin.

Güneş iyice açmış. Hava çok aydınlık.

Urfa’ya sonbahar yeni yeni geliyor. Ağaçlar sarının her tonuna bürünmüş.

Manzara şiirlik.

Sofra…

Dı gel ye!

Yüreğim şiirin iklimine çok uzak.