Şanlıurfa’da bulunan ve insanlık tarihini derinden etkileyen Göbeklitepe’de yürütülen arkeolojik kazılar, tarihin karanlıkta kalan pek çok yönünü aydınlatmaya başladı. Taş Tepeler Projesi’nin Yerel Koordinatörü Arkeolog Ahmet Yavuz Kır, bölgedeki yeni bulguların sadece dini değil, sosyal yaşamı da anlamaya ışık tuttuğunu açıkladı.
İlk olarak 1963 yılında keşfedilen ve yaklaşık 12 bin yıl öncesine tarihlenen Göbeklitepe, hâlâ dünya arkeoloji çevrelerinin en önemli gündem maddelerinden biri. “İnsanlık tarihinin sıfır noktası” olarak adlandırılan bu eşsiz alan, yalnızca anıtsal taş yapılarıyla değil, aynı zamanda dönemin yaşam biçimine dair sunduğu eşsiz bilgilerle de büyük ilgi görüyor.
Tapınak Değil, Kamusal Alan: Sosyal Yaşamın Merkezi
Kazılar ilerledikçe Göbeklitepe’nin sadece dini amaçlarla değil, aynı zamanda sosyal yaşamı organize eden bir merkez olarak da kullanıldığı anlaşıldı. Arkeolog Kır, bu yapılara artık "tapınak" demenin yetersiz olduğunu belirterek, “Bunlar bir tür kamusal yapı; hem dini ritüellerin hem de gündelik yaşamın düzenlendiği özel alanlar,” dedi.
Taş Devri’nin Mühendislik Harikası
Göbeklitepe’deki devasa taş yapılar, dönemin insanlarının ne denli ileri tekniklere sahip olduğunu da gösteriyor. Metalin henüz kullanılmadığı Neolitik dönemde, sadece çakmak taşı (silex) kullanılarak şekillendirilen bu taşlar, bölgenin kuzeybatısındaki taş ocağından yaklaşık 200 metre sürüklenerek alanın merkezine dikiliyor. Kır, “Göbeklitepe insanı sanıldığı kadar ilkel değil, aksine organize ve becerikli bir toplum,” diye vurguladı.
Avcı Toplayıcı Hayat: Ceylan, Domuz ve Balık Sofralardaydı
Göbeklitepe halkı henüz tarımı keşfetmemiş, yerleşik hayata geçmemişti. Erkekler avlanırken, kadınlar toplayıcılık yaparak yaşamlarını sürdürüyorlardı. Yapılan kazılarda binlerce hayvan kemiği – özellikle ceylan, yaban domuzu ve balık – gün yüzüne çıkarıldı. Bu da dönemin beslenme alışkanlıklarını gözler önüne serdi.
35 Yıllık Yaşam ve Gizemli Ölüm Rituelleri
Kazılarda ortaya çıkan iskeletlere göre, dönemin insanları ortalama 35 yıl yaşıyor, erkeklerin boyu 1.70, kadınlarınki ise 1.65 metre civarındaydı. Ölümle ilgili en çarpıcı bilgi ise cenaze ritüellerine dair: Neolitik dönemde ölen bireylerin cesetleri doğaya bırakılıyor, akbabalar tarafından temizleniyor ve ardından kemikleri yaşanılan yerin tabanına gömülüyordu. Kır, “Bu insanlar ölümün ne olduğunu tam olarak bilmiyor; akbabaları bir tür ölüm meleği gibi görüyorlardı,” dedi.
İletişim Dilleri ve Akbaba Kültü
İskelet analizlerinden elde edilen verilere göre, Göbeklitepe halkı kısa ve birkaç heceli cümlelerle iletişim kuruyordu. Dikili taşlardaki rölyeflerde ise yılan, boğa, tilki, flamingo ve özellikle akbaba motifleri dikkat çekiyor. Akbabanın betimlenme şekli, onun dönemin insanları için sembolik bir anlam taşıdığını gösteriyor.
Göbeklitepe, Sadece Geçmişi Değil, Geleceği de Aydınlatıyor
Göbeklitepe’de yapılan her yeni keşif, insanlığın kökenlerine dair daha fazla bilgi sunuyor. Sadece bir arkeolojik alan değil, aynı zamanda insanlığın sosyal, dini ve kültürel evrimini anlamak için bir laboratuvar niteliği taşıyor. Şanlıurfa’nın bu eşsiz mirası, her gün biraz daha gizemini kaybedip, anlam kazanıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: