Şanlıurfa'da dün yaşanan bina çökmesinin ardından ağır hasarlı binaların neden hala yıkılmadığı gündeme geldi. Ancak bu konuda ciddi bir kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği mevcut.
Ağır hasarlı/yıkım kararı alınan binalar neden bekletiliyor? İtiraz süreci nasıl işliyor/işlemeli?
OHAL sürecine rağmen riskli yapılar önceki mevzuata göre mi yıkılmalı?
Valiliğin, Belediyelerin, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün yükümlülüğü nedir?
Ağır hasarlı binaların sakinleri yıkım talebinde bulunabilir mi, hepsinden muvakafakatname almak şart mı?
Bu soruları ve merak edilenleri Hukukçu Cüneyd Altıparmak, BİHA için yanıtladı.
Altıparmak'ın yorum ve yanıtları şöyle:
"Öncelikle deprem kimsenin öngöremediği şiddette ve geniş bir coğrafyada meydana geldi. Bu durum ne kadar çalışma yapılsa da planlama ve programlarla gerçekleştirilse de aksamalara sebebiyet verecek düzeyde. Bunu göz ardı etmeden konuşmak ve sorunlarla bu açıdan yüzleşmek gerekiyor. Konunun kriz yönetimi, arama kurtarma, mühendislik, yardım, sosyoloji ve psikoloji başlıkları altında bölümleri bulunmakta. Benim baktığım nokta hukuki. Yani deprem ve hukuk ilişkisi bağlamında. Pek tabii depremin, hukuki boyutu da çok geniş. Birçok ilde tehlike arz eden durumlar söz konusu, oturulamaz ve ağır hasarlı binaların durumu ne olacak, ona değineceğiz. Bu vesile ile BİHA’nın 4 sorusu üzerinden meseleyi irdeleyeceğiz.
1️. Ağır hasarlı/yıkım kararı alınan binalar neden bekletiliyor? İtiraz süreci nasıl işliyor/işlemeli?
Şimdi öncelikle hiçbir vali veya belediye başkanı riskli bir yapıyı yıkmamak istemez. Böylesine bir riski gündeminde tutmaz. Bu tip olaylarda sorunu ve sorumluyu hemen birilerine yüklemek gibi bir huyumuz var. Pek tabii Valilik ve Belediyeler ili yöneten temel kurumlar ancak ortada bir mevzuat var. Burada mevzuat ismi verip okuyucuları sıkmak istemem ama bir yapının “imara aykırı” olduğu için yıkılması ile “afet riski” nedeniyle yıkılması birbirinden farklı süreçler. “Afet riski” varsa yetki “Bakanlıkta”. İmara aykırılık varsa yetki Belediye veya Valilikte. Yapının risk durumu ortaya çıktıktan sonra maliklerin yapının “riskli olmadığını” iddia etme hakkı var. Bu da itiraz süreci demek. Tespitten itibaren 15 gün içinde itiraz yapılabilir. Sonra oluşacak komisyon bunu inceler. Ve nihai kararı verir. Bu karara karşı idari yargıda dava açmak mümkün. İdari yargının genel uygulaması yıkım kararlarında karar verinceye kadar yürütmenin durdurulması verme yönündedir. Hal böyle olunca önümüzde yıkılması gerektiği halde birtakım prosedürleri bekleyen riskli binalar var.

2️. OHAL sürecine rağmen riskli yapılar önceki mevzuata göre mi yıkılmalı?
Ortada OHAL var diye herkes her istediğini yapamaz. Özellikle Valilerin OHAL yetkisi olması her şeyi yapmalarına olanak vermiyor. Belediyeler için de geçerli. Türkiye bir hukuk devleti. Birtakım yasal yükümlülükler var. OHAL, bildiğiniz gibi normal süreçten farklı. Ancak normal sürecin mevzuatının uygulanmasında engel yok. İmar Kanunun 32. maddesi ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapıların yıkımını düzenler. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 5. maddesi ise riskli yapıların yıkılması için önce maliklerin anlaşması sonrasında yıkım olabileceğini belirtmektedir. Şimdi ülkemizdeki durum iki mevzuata tam oturmamaktadır. Afet Riski Kanununa yakın gibi gözükse de ortada bir üçüncü durum vardır. Bu konu da İmar Kanunu 39. maddede düzenlemiştir. Bu maddenin düzenlediği duruma “maili inhidam” denir. Buna göre bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine geçmek üzere tehlikeli yapıya asılır ve durum muhtarla birlikte bir tutanakla tespit edilir. Tebligatı takip eden süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı yüzde yirmi fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir. Tehlike durumu o yapı civarının boşaltılmasını gerektiriyorsa mahkeme kararına lüzum kalmaksızın kolluk elliyle derhal tahliye ettirilir. Bu madde kullanılabilir. Lakin yine itiraz süreleri veya dava durumları mümkündür. Bu da ayrı bir sorun. Bu konuda bir düzenleme gerektiğini düşünüyorum. Yani “Maili İnhidam” raporuna itiraz hele böyle bir deprem ve artçılarının sürdüğü ortamda ne kadar doğru, tartışmak gerekiyor.

3️. Valiliğin, Belediyelerin, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün yükümlülüğü nedir?
Konunun odağında “Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü” vardır. Çünkü afet riski var ortada. Bu konunun başat idaresi burası ama yukarda da izah ettiğim gibi konu mülkiyet olunca birtakım itiraz süreleri, itiraz mekanizmaları ve dava ihtimalleri bu konuda adım atılmasını engeller mahiyette. Burada Valiliğe bir yetki verilse tüm karmaşa bitecek. O zaman valilik karar alacak belediye yıkımı yapacak. Birçok ilde enkaz kaldırma, riskli yapı yıkımları gerçekleştirildi. Hatta yıkımlar için diğer kamu birimlerinin de görevlendirilmesi mümkün. Bence bu konu afet riskine ilişkin mevzuatla çözülemez. Bunun için OHAL’e özgü bir düzenlemeye ihtiyaç var. Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi sorunu çözer. Neticede mülkiyet hakkında daha üst bir hak var o da yaşam hakkı… Buradaki bir başka durum ise yıkılan yapı nedeniyle zarar gören diğer kimseler. Araçlar, oradan geçen kimseler. Bu kimseler şayet güvenlik şeridini aşmış ise kusur kendilerine ait. Ancak tüm önlemlere uymuşlarsa buna rağmen zarar görmüşlerse zararlarını idareden veya bina maliklerinden isteyebilirler. Burada kimin kusuru var ona bakılacak. Hizmet geç işlemiş mi diye yargı tartışıp karar verecek. Benzer örneklerine Van depremi sonrası idari yargı kararlarında ve diğer tazminat dosyalarında rastlıyoruz.

4️. Ağır hasarlı binaların sakinleri yıkım talebinde bulunabilir mi? Hepsinden muvafakatname almak şart mı?
Afet riski kanunu yıkım halinde birtakım imkanlar tanıyor. Bunun için yetki maliklerde. Ancak bir kiracı binanın riskli olduğunu tespit ederse kira sözleşmesini feshedebilir. Ama afet riski kanununa göre bir başvuru yapma yetkisi yok. Burada bir düğüm var binanın yıkılması ve dönüşüme sokulması için afet riski kanununa gerek var. Bu halde kira yardımı, konut desteği, geçici barınma vb haklar tanınıyor malike. Binanın riskli olduğu anlaşılırsa tahliye ediliyor. Ama yıkımı için maliklerin uyuşması vb durumlar var. Bunları yukarda anlatmaya çalıştım. Kural olarak maliklerin muvafakati gerekiyor. Bu olursa işler kolay ilerler. Olmazsa bu sefer idare bu konuda karar alır. Taraflara tebliğ eder hukuki süreci bekler ve sonunda yapıyı yıkmayan maliklerin iradesi ortadan kalkar ve yapıyı devlet yıkar. Masrafını da maliklerden alır. Kabaca süreç böyle ilerler.
Suçlamak kolaydır. Belediyeyi, Valiliği ve Müdürlükleri eleştirmek en kolayı. Ortaya bir yol ve yordam koymak gerekiyor. Bir de idarelerin mevzuata uyma gibi bir yükümlülükleri var. Saçma geliyor olabilir ama maalesef böyle. Bu konuda Valilerin İl İdaresi Kanunundaki yetkiler çerçevesinde OHAL’e gerek kalmadan riskli yapılardan uzak durulması, yolların kapatılması vb yetkileri söz konusu. Ki bunu sonuna kadar kullanıyorlar. Bu yetkileri aşan durumlarda OHAL Kararnameleri devreye giriyor. Bunlarda sınırsız yetkiler vermiyor. Yani ne vali ne de belediye başkanı kafasına göre yıkım yapamaz. Çevre ve Şehircilik müdürü de öngörülen yasal süreleri kısaltamaz... O zaman ne lazım üç madde halinde özetle yazayım:
1. Deprem bölgesindeki oturulamaz veya ağır hasarlı olan yapıların yıkımında yetkiyi açık ve net biçimde Vali’ye vermek gerekiyor. Kararı Vali alacak Belediye uygulayacak. Maliklerin itirazları varsa tazminat hakları saklı kalacak. Ortada bir kusurlu karar varsa malik ya tazminat isteyecek ya da afet riski kanunundan yararlanmayı talep edecek.
2. İmar Kanunu 39. madde üzerinden gidilip burada öngörülen sürelerin kısaltılması ve açılacak idari yargı davalarının tam yargı (tazminat) tazminat davası olarak ele alınması gündeme getirilmeli. Bu aşamada kimse keyfi olarak bir binayı yıkmak istemez. Ortada toplumsal tehlike saçan bir durum var.
3. Son olarak yıkımı bekleyen yapıların güvenlik önlemleri nedeniyle zarar görenlere veya yıkımı bekleyen binaların kendiliğinden yıkılması halinde zarar gören malik dışı kimselere tazminat ödenmesi ve bunun daha sonra sorumlulara rücu edilebileceği bir uygulamaya ihtiyaç var".