Balıklıgöl Heykeli olarak da adlandırılan Urfa Adamı, insanlık tarihinin iyi korunabilmiş, doğal büyüklükteki en eski heykeli. Urfa Adamı, Balıklıgöl’ün hemen kuzeyinde, eski Urfa evlerinin altında, büyük su kaynaklarının yanında olduğu anlaşılan Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem'e ait büyük bir yerleşimde, 1990’lı yıllarda ortaya çıkarıldı. M.Ö. 11.000 ila 9.500’lü yıllar arasında yontulduğu tahmin edilen Urfa Adamı, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.
Kireçtaşından yapılmış olan dilsiz Urfa Adamı heykel, 180 cm boyunda. Heykelin başında kulakları, gözleri ve burnu var ama ağzı yok. Gözleri, oyuklar içine yerleştirilmiş siyah obsidiyenden yapılmış, burnunun üst kısmında tahribat var. Urfa Adamı bu haliyle birçok gizemi barındırıyor.
İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Kemal Duruhan, Urfa Adamı’nın gizemli halini çözdüklerini kaydetti.
Duruhan, kişisel web sitesinde yer alan yazısında yorumladığı Urfa Adamı’na ilişkin şu bilgileri paylaştı:
“Urfa Adamı heykeli, saçları ve sakalı kazınmış(tıraşlı) ve ağızsız olarak resmedilmiştir. Ama aslında konuşmakta ve bir şeyi beyan etmektedir.
Gerdanında çift V harfi ile arması mevcuttur. Göğüs ve karın bölgesinde; beyanı matuf, açıklanmak istenen tasvirler vardır.
Elleri önden göbeğine bitişik olarak resmedilmekle birlikte, bir levhayı tutar(sergiler, beyan eder, gösterir) vaziyettedir. Aşağı yukarı yakın tarihlere endekslenen elleri önde bitişik.
Göbeklitepe kompozit heykeli doğum olayı karşısındaki şükrü resmederken, Göbeklitepe T taşı figürü doyum ve refah hali ile şükrü resmetmektedir.
Urfa Adamı heykelinin belden aşağı, blok halinde ifade edilen üst bacak kısmında ifade edilen, gösterilen bir beyan daha vardır.
Tıraşlı başı ve tıraşlı yüzünden heykelin bir rahibi resmettiğini, gerdanındaki çift V armasından da bu kişinin bir başrahip, başka bir deyişle bir kraliyet rahibi olduğunu anlayabiliriz. Ağzının olmamasını göğüs ve karın bölgesindeki anlatımı, kendi iradesiyle değil de kralın emriyle yaptığına yorabiliriz.
Öndeki bitişik ellerin duruş ve konumundan ceylan veya keçi derisinden, üzerinde resimler olan bir levhayı gösterdiğini görebiliyoruz. Kişinin başrahip olduğu düşünülürse, muhtemelen kraliyet sarayı/ konutu önünde, bahçede sergilenen bu resimlerin, içeriği de yorumlandığında halka bir bildirim olduğunu söyleyebiliriz.
Göğüs bölgesindeki resmin aşağıdaki resimlerle irtibatlı olarak da baktığımızda ve Geştalt ekolüne göre de tamamladığımızda yerde yatan bir köpek olduğunu anlayabiliriz.
Karın bölgesinde sol başta ayakları diz üstünden aşağıya doğru çıplak, karın bölgesi şişkin(hamile), göğüsleri iri olarak resmedilmiş ve sağ eli aşağıya doğru sarkan (kraliyet ailesine mensup) bir kadın vardır. Kadının önünde biri kazığa ayakları ve gövdesinden sarmalanmış, diğeri onun yanında duran ve gövdesinden sarmalanmış, önündekinin uzun bacakları, düşük kulakları, zarif vücuduna baktığımızda, bu hayvanların kralın av merasimlerinde kullandığı ve sergilediği Urfa cinsi soylu tazıları olduğunu anlayabiliriz.
Heykelin blok halinde ifade edilmiş aşağı tarafının üzerindeki çizimler yorumlandığında, labirent ve yuvarlaklardan, buranın Göbeklitepe kült alanı olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz.
Tüm kompozisyonu gerçeğe uygun bir senaryo içinde yorumladığımızda, doğum ve doyum ifade eden önde bitişik ellerin Tanrıya şükrü ifade ettiği benzer betimlemelerin yanında, bu betimlemenin doğumu yakın olan bir kraliyet mensubu kadın için Göbeklitepe kült alanında yapılacak ve soylu tazıların da ayrıca kurban edileceği bir kutsal törene halkın davet edildiğini gösteren bir betimleme olduğunu söyleyebiliriz”.