Evde pek kimse kalmadığı için son zamanlarda fırına daha çok ben gidiyorum.

Bu sabah da öyle oldu.

Bizim fırın kapalı olduğu için en yakın diğer fırına gittim. Bir güzellik yapıp isot da götürdüm.

Her pazar olduğu gibi kuyruk var.

Sadece ekmek alan çok az. Çoğu en azından isot getirmiş. Balcan da çok. Yetmedi çeşit çeşit tepsi.

Allah'ım! Balcan, isot, frenk ve patatya, nasıl bu kadar çeşitli tepsiye dönüşür? Kadınlarımızın her biri sanatkâr bu konuda...

Bazılarına da gülüyorum. Sadece bir balcan, üç isot getirmiş mesela. Artık sadece karı koca mıdır, yalnız mıdır, bilemiyorum.

Tepsi ya da isot balcan atanlar, pişmesini beklerken kenara konulmuş kürsülere oturup sohbet ediyor.

Fırıncılar da müşteriler de rahat, keyifli görünüyor. Uyumuş, rahatlamış, birazdan kahvaltı yapacak, üstelik isot da var, ondan mı acaba?

Camdaki "Askıda ekmek var." ilanı dikkatimi çekiyor. Bir yandan, askıda ekmeğe ihtiyacı olanların bulunduğunu gösteriyor, üzülüyorum; bir yandan da hayırseverlerin olduğunu gösteriyor, seviniyorum.

Bizim isotlar çıkınca ekmeğimi alıp yola koyuldum. İsotun kokusunu burnuma çektim. Közde pişmiş isotun kokusunu çok severim. Eskiden beri Urfalı bir girişimciden bu kokuyu şişelere doldurup satacağı bir proje bekliyorum.

Sokakta utandım ama asansöre girince ekmeğin bir kulağını kesip ağzıma attım. Çocukken öyle yapardık. Şimdi bizim Erdem'imiz de yapıyor. O da ayrı bir zevk.

Kahvaltıda hanımla yalnızız. Artık Allah ne verdiyse... İsot da acı çıkınca tamam.

Ağzım iyice yandı. Üzerine sıcak çay. Yangı üzerine yangı. Nasıl bir zevk arkadaş?

Tatmayanlar bilmez, hayret eder, eziyet olarak görür. Bunun nasıl bir zevk olduğunu ancak Urfalılar bilir.

Çok şükür!